Yazdığı kitaplarla çocukların zihin dünyalarını ve yüreklerini fetheden, çocuk edebiyatımızın sevilen usta kalemi Miyase Sertbarut ile sizler için keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Yazar, Yuan Huan’ın Kulübesi isimli eserinde kitap okumakla pek arası olmayan çocuklara okumayı sevdirecek, onlara kitap okuma sevgisini fantastik dokunuşlarla aşılayacak, ufuk açıcı bir maceraya çıkarıyor bizleri. Yazarın okuma sevgisini çocuklara kazandırmayı adeta kendine gaye edindiği ve bu noktada başarılı olduğu eseri sınırları aşarak İtalya’da Yılın Çocuk Kitabı ödülü alması çocuk edebiyatımız için bir iftihar kaynağı oldu. Miyase Sertbarut ile Yuan Huan’ın Kulübesi’nin sınırları aşan başarısına dair yaptığımız güzel sohbeti keyifle okumanız dileğiyle:
- Miyase Hanım birbirinden güzel eserlerinizle çocuklarımızın hayal gücü ufkunu açtığınız ve Türk Çocuk Edebiyatını zenginleştirdiğiniz için sizlere teşekkür ediyoruz. “Yuan Huan’ın Kulübesi” isimli eseriniz İtalya’da yılın çocuk kitabı seçilerek Rodari ödülünü aldı.(2024) Aslında bir ödül daha aldınız: Padova Üniversitesi öğrencileri tarafından Mansiyon ödülü. Bu başarınızla Türk Çocuk Edebiyatının sınırları aşarak uluslararası bir soluk kazanmasını sağladınız. Bir Türk yazar olarak dünyanın başka bir coğrafyasında farklı bir dille dünyaya bakan zihinlere ve yüreklere dokunabilmek nasıl bir duygu bizlere bu konuda neler anlatmak istersiniz?
Aslında bir yazarın dış dünyaya açılmasının tek ölçütü iyi bir kitap yazmış olması değil. Bu kitabı başka coğrafyalardaki yayıncılara kabul ettirmek, o dilde var olmasını sağlamak için ülkemizdeki yayıncıların da çaba göstermesi gerekiyor. Tudem bunu uzunca bir süredir yapıyor. Uluslararası kitap fuarlarına katılıyor, güvendiği kitapları tanıtıyor, örnek çeviriler sunuyor. Yuan Huan’ın Kulübesi bu çabalar sonucunda pek çok dile çevrildi ve başka dillerle de sözleşmeler masada. Örneğin sırada Brezilya ve Tayvan var.
Kitabım İtalyancaya çevrildikten kısa bir süre sonra oradaki bir öğretmenden mail almış ve çok şaşırmıştım. Öğretmenin talebi bizim öğretmenlerinkinden hiç farklı değildi. Öğrencilerinin bu kitabı okuduğunu, beğendiklerini ve akıllarında pek çok soru olduğunu yazmıştı. İsteği ise benim bu soruları cevaplandırıp cevaplandıramayacağımdı. Olumlu cevap verdim ve o da öğrencilerinin sorularını gönderdi. İtalya’daki bu çocukların soruları bizim çocuklardan hiç de farklı değildi. Bu örneği şunun için anlatıyorum: İnsan aynıdır. Türkiye’de bizi etkileyen bir şey, dünyanın öbür ucundaki insanı da benzer biçimde etkiler. Sanat evrenseldir, edebiyat da bir anlatı sanatıdır ve bu işi iyi yaparsanız insanlar kayıtsız kalamaz.
İşte tüm bu nedenlerle Rodari ödülünü ve Padova üniversitesi öğrencilerinin verdiği mansiyon ödülünü aldığım için gurur duyuyorum. İçimde demek ki işimi iyi yapmışım gibi bir huzur var.
- Dönüp eserlerinizin sayısına ve niteliğine baktığımızda üretken bir kaleminiz var. Bu üretkenliği ve eserlerinizi üzerine inşa ettiğiniz yaratıcı fikirlerinizin kaynağı, sırrı nedir?
Sanırım kendi içimde fazla dolaşıyorum, bu içe dönük bir insan olmamdan kaynaklanıyor. Böyle bir yapıya sahip olduğunuzda trend olan şeylerden daha az etkilenirsiniz, akıntıya kapılıp gitmezsiniz. Kendinize has zevkler ve tutkular geliştirir, onlara odaklanırsınız. Bu da insanı yaratıcı kılan bir süreç. Üstelik sosyal biri olmadığım için tüm bu içimde oluşturduğum şeyleri yazmaya zamanım oluyor. Konuşkan da değilim ama iyi bir dinleyici ve iyi bir gözlemciyim. Bu da bir yazarı besleyen önemli unsurlardan. Bazen hiç ilgi alanım olmayan bir yazıyı okuyabilirim, bazen bir magazin programı izleyebilirim, basit bir aşk romanı, basit bir polisiye de okurum. Nitelikli edebiyat eserlerinin yanı sıra derinliği olmayan şeyler de insanı tanımak için önemlidir. Sokaktan da beslenirim. Pazar yerlerinden, parklardan… Televizyondaki, internetteki haberlerden. Tüm bu izlenceler sırasında bir şey dikkatimi çektiğinde onun üzerine giderim. O konu hakkında bir şeyler okurum, bazı notlar alırım ve bir anlatıya dönüştürmeye hazır hale geldiğimde de bilgisayarın başına oturur yazmaya başlarım. Ünlü besteci Bach demiş ki “Eser vermek için ilham şart.” Ama sonra cümlesini şöyle tamamlamış: “On sekiz saat çalışınca ilham kolayca geliyor.”
- Merhum Doğan Cüceloğlu’nun dediği üzere “Çocukluk insanın anavatanıdır.” Şimdiye sizden çocukluğunuza gitmenizi ve o zamanlarda günün birinde Türk Çocuk Edebiyatının tanınmış ve uluslararası ödüller alan bir yazar olmayı hiç hayal etmiş miydiniz? Çocukken böyle bir hayaliniz veya örnek aldığınız etkisinde kaldığınız bir yazar var mıydı?
Ne güzel söylemiş Doğan Cüceloğlu, ben de Edip Cansever’in hemen hemen aynı anlama gelen dizelerini çok severim: Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk/ Hiçbir yere gitmiyor… Ben hâlâ işte o gökyüzüne bakıyorum. Fakat çocukluğumda yazar olmak aklımın ucundan bile geçmemişti. Her şey olabilirdim garson, öğretmen, arkeolog belki sadece ev kadını… Ama yazar olmak! Bu ulaşılabilir bir mertebe değildi ki! Yazar dediğimiz varlık, muhtemelen insan da değildi, öylesine yüce bir yerde hayal ederdim. Çünkü sayfalar arasında bambaşka hayatlara dâhil olmamı sağlayan o varlık ancak insanüstü biri olabilirdi. Elbette o dönemlerde okullarda yazar söyleşileri olmuyordu, kitap fuarları da yoktu ve zoom üzerinden bir yazara soru sormak hayal edilebilir bir şey değildi. Yazarın adı sadece kitabın üzerindeydi ve kitabın isminin bir parçası gibiydi. Günümüz çocuklarının yazar olma hevesi artık onunla aynı ortamlarda sık sık bulunabilme şansı yakalamalarından kaynaklanıyor.
Etkisinde kaldığım yazarlar vardı elbette. Bizim dönemde en fazla okunan çocuk kitapları yazarı Kemalettin Tuğcu’ydu. Okuma alışkanlığım onun kitaplarıyla pekişti. Lise yıllarımda ise Orhan Kemal en beğendiğim yazarlardandı. Sonra tabii isimler çoğaldı…
- Bazı kitaplar vardır hayatınız boyunca etkisinden çıkamaz ve hiç unutmazsınız, bu kitaplar çoğunlukla kendi alanlarında kült diye tabir ettiğimiz eserler olarak yerlerini alırlar. Yuan Huan’ın Kulübesi de bu tabiri fazlasıyla hak eden her çocuk edebiyatı yazarının keşke ben yazsaydım, diyeceği bir kitap. Bu kitabın bir sırrı var mıdır? Varsa nedir? Bu kitabı kurgularken yazarken nasıl bir süreç yaşadınız bize anlatabilir misiniz?
Yuan Huan’ın Kulübesi’ni yazmaya başladığımda aslında ortada Yuan Huan diye bir karakter yoktu. Bir öykü kitabı oluşturmayı planlıyordum ve daha isim de koymamıştım. İnsan en sıkışık dönemlerinde daha yaratıcı oluyor galiba. Ben de yazmaya vakit bulamadığım için homurdanıp duruyordum. Şehir dışındaki okullarla çok fazla buluşmalar oluyordu ve kitap fuarları da elbette yazı sürecinden zaman çalıyordu. Madem öyle bari anılarımdan birkaç öykü çıkarayım dedim. İlk iki öyküyü böyle kolay bir yoldan tamamladım. Baktım iki öykünün ortak temaları var, okumak… O zaman diğer öyküleri de okumak üzerine kurgulayayım böylece kitaba bir bütünlük kazandırmış olurum diye düşündüm. Gececiler ve Ara Kat hikâyesi de öyle ortaya çıktı. Elimdeki dört öykü artık hacim olarak kitap olabilir gibiydi. Fakat çocukların öykü kitaplarında yaşadıkları bocalamayı hatırladım. Öykülerin birbirinden bağımsız olabileceğini çocukların önemli bir kısmı bilmiyor, olayın devamını ve karakterleri diğer öyküde bulacaklarını sanıyorlar. Karakterin adı neden değişti ki diye şaşırıyorlar! Böyle hissetmesinler ben en iyisi bu hikâyeleri birine anlattırayım, o zaman çocuk yeni bir hikâyeye geçtiğini net biçimde anlar diye düşündüm. Böylelikle kendime bir anlatıcı aramaya başladım. Önce ülkeyi belirledim, Çin. Çünkü uzak, gizemli ama bu uzaklığa rağmen anlattığı hikâyelerle insanı insana yaklaştırabilecek biri, bir yazar… İnternette isimler aradım ve Yuan Huan isminde bir ritim hissettim. Artık anlatıcı hazırdı ve onun da bir hikâyesi vardı. Sonra kime anlatsın diye düşünmeye başladım, bir çocuk karakterine ihtiyacım vardı. Öğretmenliğim sırasında elbette benim de okumayı sevmeyen öğrencilerim olmuştu ve onları temsilen İlhami karakteri kitaba dâhil oldu. Çinli biri ile Türkiye’den bir çocuğu birbirine nasıl bağlayacaktım? Üstelik anlatıcı Türkçe konuşacaktı. İşte o zaman yapay zekânın insanı taklit etmesi hatta insanın da ötesine geçebilecek bir kapasiteye sahip olması beni heyecanlandırdı ve işimi kolaylaştırdı. Böylece bir telefon kulübesinde maceramız başladı. Bu üst kurgu ile de kitap öykü formatından çıkıp roman formatına büründü.
- Bize zaman ayırıp sorularımızı yanıtladığınız için teşekkürler, İyi ki Çocuk Edebiyatımız sizin gibi güçlü bir kalemi var. Son olarak minik okurlarınıza ve çocuk edebiyatını takip eden herkese neler söylemek istersiniz?
Bana kendimi ifade etme fırsatı verdiğiniz için ben de teşekkür ederim. Çocuklara şunu söylemek isterim, bazen elinize sıkıcı bir kitap geçebilir, haklısınız o kitap gerçekten iyi yazılmamış olabilir, fakat tüm kitapların öyle olduğunu düşünmeyin. Sizi heyecanlandıracak, size iyi vakit geçirtecek kitapları aramaya devam edin.
Çocuk edebiyatıyla ilgilenen insanlar ise şu an en şanslı zaman dilimindeler. Eskiden dudak bükülen bu alanın, yalnızca okuldaki derslere yardımcı olduğu düşünülen bu alanın insanı hayat boyunca beslediği, etkilediği çok şükür ki ülkemizde de anlaşıldı. Şimdi üniversitelerde çocuk edebiyatı dersleri var, çocuk kitabı okuma kulüpleri-grupları var, kitap fuarları artık çocuklarla dolup taşıyor. İyi yazılmış bir çocuk kitabının yetişkine de okuma hazzı verdiği pek çok insanın zihninde yer etmiş durumda. İşte o hazzı sağlayan şey, çocuk kitaplarında da edebiyatın ihmal edilmemesi gerçeği. Buna inananların ve uygulayanların çoğalmasını dilerim.
Yorum Yap