Edebi türler içinde önemli yere sahip olan roman, çocukların dil zevki ve okuma alışkanlığı elde etmelerine büyük katkı sağlar. Bunun yanında çocuk, romanda ele alınan olaylarla, kendi hayatı arasında duygusal paralellik kurar. Çocuklar roman yoluyla, bir oluş ve oluşumu rahatlıkla izleyebilir, kendi hayatlarıyla duygusal bağ kurarak birçok şeyi öğrenir. Bu bağlamda kaleme alınan Ali Gürbüz’ün “Kaptanın Çocukları”10 adlı roman, hayatı bütün yönleri ile ele alması bakımından dikkat çeker.
Romanın kahramanlarından Çiğdem, ufak tefek, uzun saçlı, çalışkan, arkadaşları ve öğretmenleri tarafında sevilen, sevimli, zeki, yaşça küçük bir kız çocuğudur. Romanda Çiğdem’in davranışlarından bunu görebiliriz. Çiğdem annesinin, halasının, dadısının, öğretmenlerinin ve ağabeyi Sedat’ın sözünden hiç çıkmayarak onları hiç incitmeden her istediğine ulaşmış ve her zaman ailesi ve arkadaşlarıyla güzel anlar yaşamıştır. Bursa’da çok zor öğrenilen kayak sporunu bile büyük bir sabır ve ustalıkla öğrenmiş ve çok güzel anılarla eve geri dönmüştür.
Ağabeyi Sedat, kendisinden yedi yaş büyüktür. Babası gibi temiz giyinmeyi ve intizamlı olmayı seven, büyüklerinin sözünü dinleyen, babası gibi denizi ve seyahat etmeyi seven bazen da, hırslı, alaycı, söz dinlemeyen bir çocuktur. Babası gibi denizciliğe çok meraklıdır ve diğer ülkeleri görmek istemektedir. Babaları onları Amerika’ya götüreceğine söz verir. Sedat’ın tekne gezintisinde babasını alaya alarak, geri dönmesine izin vermemesi sonucu ölümle burun buruna gelmelerine yol açtığını bunun yanında babası ile Çiğdem’in de hayatlarını tehlikeye attığını ve annesini üzdüğünü görüyoruz.
Babaları, Namık Kaptan Ordu Vapurunun kaptanıdır. Denizci olduğu için sürekli seyahat etmekte. Bu yüzden de ailesinden sık sık ayrı kalmaktadır. Temiz giyinmeyi ve intizamlı olmayı seven biridir. Eşini ve çocuklarını çok sevmektedir. Anneleri, zeki, düşünceli, çocuklarını ve eşini seven üç çocuk annesidir. Dünyaya gelen kardeşleri, onların hayatına yeni renk katar. Sedat ve Çiğdem kardeşlerini çok severler. İkisi kardeşlerinin dünyaya geldiği gün, sevinçlerinden okula geç kalırlar. Çiğdem derse gittiğinde ilk ders bitmek üzeredir. Çiğdem öğretmeninin konuşmasına izin vermeden bir solukta kardeşinin olduğunu, çok sevimli olduğunu, onu çok sevdiğini, onun için geç kaldığını söyler.
Romanda Çiğdem ve abisinin yaşadıkları olaylar ve yaşadıkları güzel günler ele almaktadır. Çiğdem ve Sedat’ın babası uzun gemi seyahatlerinden eve dönünce, iki kardeş büyük bir mutluluk yaşar. Romanda birbirine bağlı üç ayrı macera ele alınır. Bunlardan biri, babaları ile birlikte yaptıkları tekne gezintisi sırasında fırtına kopar ve kopan fırtınada sonucunda korkulu anlar yaşarlar. Diğer bir olay da Çiğdem’in okul gezisinde Kilyos’da geçirdiği eğlenceli günler ve Çiğdem ve Sedat’ın yılbaşı tatili için Bursa’ya
teyzelerinin yanına gitmeleri ve orada oldukça eğlenceli vakit geçirmeleri anlatılıyor.
Ele aldığı konu itibariyle roman, 12-15 yaş grubu çocukları için uygundur. Bilindiği üzere, bu yaş grubunda olanlar, grup ilişkilerine önem verir, düşünce dünyasına girerler. Temel ve soyut kavramları elde etmeye başlarlar. Varlıklara, tabiata ve olaylara canlılık verirler ve kendilerine göre yorumlarlar. Olaylar karşısında duyarlıdırlar. Sorgulayıcıdırlar, çevreyi algılamaktan hoşlanırlar. Kutlamalar, törenler ve özendirmelerden hoşlanırlar. Mesafe ve zaman kavramları netleşmiştir. Paylaşım duyguları gelişmiştir. Olağanüstü bilgilerden çok gerçekçi bilgiler etkili olur.
Çiğdem’in arkadaşlarıyla olan ilişkileri grup ilişkilerine verilen önemi, denize ve Bursa’daki kayağa olan ilgi, tabiata kendilerine göre anlam verip yorumlamalarına örnek verilebilir. Bunun yanında Sedat ve Çiğdem’in babalarının gelişine, kardeşlerinin oluşuna, yılbaşında annelerine ve teyzelerine hediye alışlarına, mürekkep lekesini temizlemeye çalışmaları olaylar karşısında duyarlılığa örnektir. Çiğdem’in sınıf arkadaşlarının Namık Bey’in gittiği yerleri merak edip harita üzerinde incelemeleri sorgulayıcı olduklarına, yılbaşında yapılan kutlama ve Çiğdem ile arkadaşlarının öğretmenleri için hazırladıkları parti; kutlama, tören ve partilere özendirmeye, İstanbul’dan Bursa’ya gitmeleri mesafe kavramının oluşmasına, sonbahardan sonra kışın gelişinin anlatılması, Namık Bey’in üç ay sonra eve dönüşü gibi olaylar zaman kavramının oluşmasına, romanın tamamen gerçekçi olaylar üzerinde kurulması bu yaş döneminde doğaüstü olaylardan çok gerçekçiliğin önemini anlatan bu özelliklerin kazanılmasına yarayan örneklerdir. Çocukların sözcük kapasitesi de geliştirilmek için birçok yeni kavram romanda yer almıştır.
Kitap, insan için yeni bilgiler ve fikirler elde etmek, belki de kendi başından geçmeyecek yaşantıya ortak olmak, zararsız ve kısa yoldan tecrübe sahibi olmak, hayal gücünü geliştirmek bilinenden hareketle bilinmeyenlere ulaşabilmek için takip edilebilecek en doğru yoldur.
Romanlar bilinmeyene yolculuktur. Her yolculukta çocuklar yeni serüvenler yaşar. Belki de hiçbir zaman yaşayamayacağı yaşantılarla romanlar sayesinde tanışır ve o hayata ortak olurlar. Bu ortak olduğu hayattaki olaylardan zarar görmez, karşılaştığı sıkıntılar sayesinde daha da olgunlaşır ve hayata barışık olma yollarını öğrenirler.
Bütün bu özellikler çocuğun iç dünyasını zenginleştirir. Keyifli bir o kadar zorlu bir yolculuktan sonra yaşama dair pek çok şey öğrenirler. Bunu yaparken de yaşama dair pek çok zevklerle tanışmış olurlar.
Çocuklar okuma zevk ve gelişimlerini roman ve hikâyeler aracılığı ile geliştirir. Bu eserlerde ele alınan konu ve kahramanlar, iletmek istediği mesaj ne kadar açık ve yalın olursa bu ilgi artarak devam eder. Çok fazla karmaşık ve birbiri içine giren anlatımlardan soyutlanan romanlar, çocuklarda okuma sürükleyiciliğini engellemenin yanında, çocukların hayatı anlamlandırma ve kavramlaştırmasına engel olur.
Gülten Dayıoğlu’nun “Dünya Çocukların Olsa”11 romanında masalsı bir anlatım söz konusudur. Sıcak bir yağmur şenliğinden önceki yaşamda insanlar yerküreyi, kendilerince ikiye ayırırlar. Bu yarım kürelerde yaşayanlar, birbirlerine karşı o kadar acımasızdır ki, birbirlerini yok etmek için çaba harcamaktadırlar. Bu yerkürenin birinin adı Avampaka, diğeri Çirupondu’dur.
Her iki grup, bir diğerini geçmek, onlara üstün gelmek için her fırsatı kollamaktadırlar. Avampakalılar yeni bir aşı bulurlar. Bu aşı sayesinde kendi insanlarının boyunun iki metreyi bulmasını sağlayacaklardır. Bu aşıyı Çiruponlular da bularak ve kendi çocuklarına uygulamaya başlarlar.
Bu arada her iki yarım kürede yiyecek sıkıntısı belirir. Besinler azalırken, nüfus sürekli artar. Avampakan’ın yöneticileri, bilginlerini bir araya toplayarak bu gidişe ancak Çiruponaya’yı egemenlikleri altına alarak bir son vereceklerini bildirirler. Ancak eldeki güçle bunun başarılmasının mümkün olmayacağını anlaşılır. Bunun için etkili bir çözüm yolu bulmaları gerekmektedir. Sonunda bilin adamları kısa sürede, sadece insanları yok eden diğer canlılara zarar vermeyecek bir silah bulurlar. Benzer silahı Çiruponlular bulmuştur.
Sonunda, Avampaka ve Çiruponlular aynı anda buldukları silahları birbirlerinin üzerine gönderirler. Çok kısa sürede her iki kürede bulunan insanlar, bu silahların etkisiyle ölürler. Bununla birlikte, iki kürede bulunan aşının etkisiyle 12 yaşın altındaki çocuklar bu silahtan etkilenmezler.
Artık dünya çocuklara kalmıştır. Bununla birlikte, çocukları büyük zorluklar bekler. Aralarında iş bölümü yaparlar. Kız çocukları bebeklere bakacak, erkeklerse yiyecek bulacak. Kısa sürede yiyecekler tükenir. Sonunda köylere göç etmek zorunda kalırlar. Burada kendilerine besin kaynakları elde ederler. Çirpunlu ve Avampakalı çocuklar birbirleriyle anlaşarak dostluk kurarlar.
Uzay mekiğinden kurtulan ve gelişmelerden habersiz bilgin ve karısı uzay mekiklerini tamir ederek kurtulurlar. Geri döndüklerinde onları çok şaşırtır. Öldürücü kimyasal silahı bulan bilgin bunun çocuklar üzerinde etkili olmadığını görünce çok öfkelenir. Avampakauza’lı çocuklar üzerinde sonuç alamayınca, Çiruponların bölgesine giderek orda araştırmalar yapar. Çiruponlar, insan beynini gorillere nakletmeyi başarmışlardır. Onları eğiterek kendi amaçları için kullanmayı planlamaktadırlar. Çocukların yeni düzenini bir türlü içine sindiremeyen bilgin, gorilleri kendine itaat ettirerek bütün çocukları egemenliği altına almak ister. Ancak bunda başarılı olamaz.
Romanda, birbirinden nefret eden iki toplum arasındaki mücadelenin insanlığı sürüklediği felaketin ne denli büyük olacağı; çocuklar arasındaki birlik, beraberlik ve dayanışmanın yetişkinlerin birbirleri arasındaki ilişkiden ne derece üstün olduğu; sürekli düşmanca duygular besleyen insanların sonlarının hiç de iyi olmayacağı ve sonuçta kaybedenlerin hep onlar olacağı bu romanda ana tema olarak seçilmiştir.
Romanın daha çok, 12-15 yaş grubu çocuklara hitap ettiği söylenebilir. Romanda ahlaki değerler üzerinde çok durulmuş. Bunun yanında gerçek ötesi bazı olaylar anlatılmasına rağmen sebep-sonuç ilişkisi birbiriyle tutarlıdır. Günümüz dünyasında yaşanan olumsuzluklara ve geleceğin inşasında çocukların yükleneceği role dikkat çekmesi bakımından eser önemli bir yere sahiptir.
Roman çocukların daha çok ilk gençlik yıllarında tercih ettiği bir edebi türdür. “Çalınmış Çocuklar”12 adlı romanda annesi ve babası olmayan, önceleri bir çiftlikte yanaşma olarak kalan iki çocuğun bütün güçlüklere rağmen yılmamaları ve sonunda mutluluğa kavuşmaları anlatılıyor. İki çocuk birçok zor duruma rağmen güçlüklerden yılmıyorlar, imkânsız denilebilecek işlere cesaret ediyorlar. Yaptıklarının karşılığını da alıyorlar.
Çocuklar roman sayesinde kurgulanmış dünyaların içine girerek yeni bir dünya keşfeder. Romanda karşılaştıkları olaylara gösterdikleri tepkiler sayesinde, gündelik yaşantılarında da elde ettikleri bu tecrübelerin pratik yararlarından faydalanabilirler. Böylece hata yapma ihtimalleri azalır. Roman ve hikâye model seçme tutkularına hizmet eder. Dengeli ve tutarlı bir kişiliğe sahip olabilirler.
Bilindiği üzere, çocuklar okudukları eserlerde karşılaştıkları durumlarla kendi hayatlarında karşılaştıkları durumlar arasında ilgi kurmakta, karşılaşmaları hâlinde nasıl çözüm bulacakları hakkında tecrübe elde ederler. Hata yapma ihtimalleri zayıflar, onlara hayatla ilgili deneyimler kazandırır. “Çalınmış Çocuklar” romanında Ekrem gibi sosyal statüsü iyi olan birinin davranışlarındaki yanlışlıklar, çocuk eğitimi açısında bir modelleme olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca Ayşegül’ün koynunda sakladığı ekmeği gören Bay Rıdvan’ın ona kızması hırsızlığın kötü olduğunu; Selim’in engellemek istemesine karşın, Ekrem’in ısrarla eşeğe binmesi ve sonunda eşekten düşerek yaralanmasına kızan babasına “Selim beni zorla bindirdi” demesi yalanın ve suçu başkalarının üstüne atmanın kötü bir şey olduğunu ortaya koymaktadır. Romanda olaylar, günlük hayattan seçilmiştir ve gerçek hayatla uyumlu olduğu söylenebilir.
Ayşegül ve Selim çok küçük yaşta çalınmış iki çocuktur. Onlar Bay Rıdvan’ın evinde besleme olarak bulunmaktadırlar. Kendilerine evde çok kötü davranılmaktadır. Evdekilerin yapacağı işleri daha çok Selim ve Ayşegül yapar. Özellikle aşçı ne zaman Ayşegül’ü görse ya küfür eder ya da ona bir şeyler atar. Ayşegül, Selim’e yapılan haksızlıklara ve ona ekmek verilmemesi üzerine gizlice mutfaktan ekmek alarak ona götürür. Bir gün Bay Rıdvan’a yakalanınca azarlanır, ancak bütün gerçekler anlaşılınca Rıdvan diğerlerine çok kızar. Buna çok sinirlenen aşçı Selim’e mutfakta bir tuzak hazırlar. Kedi diye bağıracak, Selim mutfağa koşacak, aşçı da kediye vuracakmış gibi yaparak Selim’e vurup, Selim’den intikam alacaktır. Aşçı planını uygulamaya başladığında, Selim yerine oradan geçen Bay Rıdvan mutfağa girer ve süpürgeyi kafasına yer. Kurulan tuzağı fark eden Bay Rıdvan, aşçıyı döverek işten kovar.
Bay Rıdvan’ın çocukları babalarının bu iki öksüzü kayırmasını çekemezler. Sürekli onlara tuzaklar hazırlayarak zor duruma düşürmeye çalışırlar. Daha fazla dayanamayan Selim kardeşi Ayşegül’ü de yanına alarak çiftliği terk eder. Sonunda Selim, yıllardır kardeşi olduğunu zannettiği Ayşegül’ün kardeşi olmadığını, onun da kendisi gibi çalınmış bir çocuk olduğunu öğrenir. Her ikisi de ailelerini bulur ve mutlu sona ulaşırlar.
“Çalınmış Çocuklar”da mücadele eden insanların, zorluklar karşısında umudunu kaybetmeyen insanların ileride amaçlarına ulaşabileceği anlatılıyor. Bu romanda vurgulanmak istenen fikir iyilerin her zaman kazanacağı ve kötülükten bir iş çıkmayacağıdır.
Çocuk edebiyatının psikoloji ile ilişkisi düşünüldüğünde, “Çalınmış Çocuklar”da ele alınan şahıslar dünyası incelendiğinde, modelleme ve buna uygun davranışları görebilmekteyiz. Selim’in mücadeleci kimliği, hayata direnmesi, Ayşegül’ün korumacı tutumu ve sorumluluğu modelleme için örnek verilebilir. Yazar, kendisi anlatmak yerine, şahıslar dünyası üzerinden göstermeyi daha çok tercih etmiştir.
Roman ve hikâye çocuk için bir arkadaş, bir dosttur. Bu türler, çocuğun yaratıcı düşünme yolunda atacakları adımlara cesaret verirler. Bu
açıdan bakacak olursak, roman, çocukların hayal ve imgelem gücünü geliştirmede bir araç olacaktır.
Vâlâ Nurettin’in “Korkusuz Murat”13, romanında Bahri Reis, Kısmet’le yük taşımaktadır. Daha sonra bir pansiyon açmaya karar verir. Eşi ve babasını da ikna ettikten sonra eve yeni bir oda ekleyerek pansiyonu açar. İlk müşterileri Murat’ın Okulu bitirdiği gün gelir. Bunlar, Bahri Reis mal taşırken tanıştığı Mühendis Atıf Bey, eşi Mihriban Hanım ve oğulları Turgut Bey’dir…
Murat, Ozan Ali ve Turgut balık tutmak için sandalla denize açılırlar. Burada Turgut’un tuttuğu zehirli dragonya balığı elini sokar. Bir müddet sonra Turgut iyileşir.
Murat sürekli ailesine yardım etmektedir. Kendine verilen görevleri aksatmadan devam eder.
Deli İbrahim sürekli kötülük yapan ve kötü davranan biridir. Onun hazırladığı tuzak, babasını ve kendisini zor durumda bırakır. Tekneleri Deli İbrahim’in verdiği zarar yüzünden batar. Sonunda Murat, arkadaşlarının da yardımıyla gerçek suçlu olan Deli İbrahim’in yaptıklarını ortaya çıkararak babasını suçlanmaktan kurtarır.
Bu romanda ana karakter olarak ele alınan Murat, bir rol model olmanın yanında, onun etrafındaki diğer şahısların tutumları da ortaya konmaya çalışır.
Eser bir macera romanı olmasından ötürü, özellikle 12-15 yaş grubu çocuklarının ilgisini çekebilecek bir niteliğe sahiptir. Kullanılan anlatım dili rahat, olayların birbiri ile bağlantısı tutarlıdır.
Çocuk, hayatı anlamaya ve hayatını anlamlandırmaya başlama aşamasında bulunan bir varlık olarak roman aracılığı ile hayatı anlaması ve onu anlamlandırması için zemin olarak göze çarpmaktadır. Bu yönüyle bakıldığında roman, çocuk için aslında bir hayali gerçekleştirme, bir filmde rol alma ve bu rolün gereklerini kendi içinden geldiği gibi tasarlamasını fikirlerini sergileme, ortam oluşturma gibi çeşitli fırsatlar sunmaktadır.
“Yayla Çocukları” 14 romanında iyi ve doğru olan bir insan ne kadar zorluk yaşasa yaşasın, sonunda hep kazanır ana fikri etrafında konusunu seçmiştir. Niyazi Bey, Konya vilayetinin Evkaf Müdürü, otuz beş yaşlarında, ciddi, çalışkan, memleketine son derece bağlı, yolsuzluğa asla tahammül
edemeyen, dürüst bir adamdır. Neriman adında güzel bir eşi ve Nihat adında beş yaşlarında bir çocuğu vardır.
Romanda Nihat, ve onun etrafında gelişen olaylar ele alınır. Babası dürüst biridir. Bu dürüstlüğü yüzünden birçok sıkıntı çeker. Haksız yere sürgüne gönderilir. Eşi buna dayanamayarak hayatını kaybeder. Küçük oğlu Nihat ise bir Bektaşi babası tarafından Halep’e götürülür. Nihat daha sonra İstanbul’da Darüşşefaka’yı bitirir. Değişik görev ve sorumluluklar üstlenir. Sonunda Nihat, kaybettiği babasını sonunda bir tesadüf sonunda bulur.
Çocuğun duygusal, zihinsel ve psikolojik gelişimi açısından önemli yere sahip olan edebî türler içinde roman, yaşanılan hayatın dışında farklı bir dünyaya girer. Okuyucu, bu eserler aracılığı ile olaylara daha etraflıca bakabilme yeterliliğini elde eder. Çocuklar için yazılmış romanlar, onlara hayatın başkalıklarını göstermenin yanında, başkalarının serüvenlerini ve deneyimlerini de açığa çıkarır.
Çocuk, romanları okurken çok çeşitli olaylara, durumlara, kişilere yakınlık kurup onları anlayıp, yorumlayıp öğrenerek kişisel gelişimini tamamlamaktadır. Bu nedenle romanlar, çocukların her zaman ilgi duyduğu ve okumaktan büyük zevk aldıkları türlerin başında gelmiştir. Romanın içinde birden fazla olay bulunması, detaylı bilgi ve kahramanların çeşitliliği sebebiyle karmaşık bir yapıya sahip olan roman, daha çok ilk gençlik çağının edebi türü olarak kabul edilir.
Toros Çocuğu15 romanında, Ömer, susuzluğun büyük sorun olduğu Arık Köyü’nde yaşayan fakir bir ailenin oğludur. Sorumluluk sahibi, okumayı isteyen bir çocuktur. Annesi onu İstanbul’a okumak için gönderir. Burada da Ömer çok başarılı olur. Liseyi bitirdikten sonra Almanya’ya gider. Eğitimini bitirdikten sonra Türkiye’ye döner. Ancak eğitiminin gereği olan görev verilmez. Bu yüzden hayal kırıklığı yaşar. Köyünün susuzluk sorununu çözmek için proje geliştirir. Yedi aylık bir çalışma sonunda su köye getirilir.
Bu roman, çocuklarda çalışma ve başarma azminin önemini ortaya koymanın ötesinde, çocukluk sorumluluğu ile yetişkinlik arasındakileri de ortaya koymaktadır.
Romanlarda anlatılan olaylarda çocuk kendi yerini tayin eder. Eserdeki kişilerle duygudaşlık kurar. Düşünce ve davranışlarında olumlu davranışlar meydana gelebilir. Romanın diğer eserlere nazaran uzun oluşu, olay ve kişilerin fazla olması çocuğun daha geniş âlemlerle irtibata geçmesini sağlar. Böylece çocuk zengin bir hayal dünyasına kavuşur.
Romanın yaşanmış veya yaşanması mümkün olaylar bütünü olması, hayatın bir tür aynası olmasında çocuğun günlük yaşamdaki olaylara çıkarsamalar yapmasına yardımcı olur.
Roman sanat eseri olduğu için sahip olduğu estetik değerler çocuklarımızın dil zevki ve okuma alışkanlığı kazanmalarına büyük bir katkı sağlar. Bunun yanında çocuklar, romandaki olaylarla kendi hayatları arasında duygusal paralellik kurarlar. Romanlarda gördükleri olaylara kendi hayatlarında karşılaşmaları halinde bu olaylara nasıl tepki verebileceklerini önceden kestirebilirler. Hata yapma ihtimallerini zayıflatır ve onlara hayatla ilgili deneyimler kazandırır.
Çocukların en büyük özelliği; kendilerini anlama, başkalarıyla karşılaştırma kendi hayatları ile başkalarının hayatlarını ölçme olmalarıdır. İşte romanlar ele aldığı olay ve kahramanları aracılığı ile çocuğu önemli ölçüde etkilemektedir. Örneğin; romanda çocuk kahramanların hayatları ile kendi hayatını karşılaştırır, olaylar karşısında nasıl davranacaklarını öğrenirler ve hayata dair deneyim kazanmış olurlar. Ayrıca iyi kurgulanmış romanlar, ulusal kimliğin, ahlak kurallarının işlenmesi ve çocukların bunları okumaları sonucunda topluma ait değerleri de öğrenmesi ve ileride topluma daha iyi uyum sağlaması mümkün olmaktadır.
“Ötelerin Çocuğu”16 romanında Elif’in başından geçenler ele alınır. Elif’e çocukluğunda Yedi Canlı” anlamında “Tiycan” denmektedir. Küçük yaşta anne ve babasını kaybeden Elif, üç ablasıyla birlikte büyür. Ablaları Fatma, Zehra ve Ayşe evlenirler. Erkek kardeşi Aliş ise, köy hayatına dayanamayarak denizciliğe başlar.
Romanın ilerleyen bölümlerinde Tiycan diye çocuk yaştayken “Deniz Defterdarı” diye anılan, Kerimoğlu’yla tanıştı. Kerimoğlu, pek erken yaşta eşkiyalığa başlamış seslenilen Elif’in yaşadığı zorluklar ele alınır. Hayatta kalma mücadelesinde, çocukluktan genç kızlığa, oradan da anneliğe kadar uzanan çizgide Elif’in hayatıyla ilgili farklı sahnelere şahit oluruz. Bu sahnelerde Elif’le birlikte diğer hikâyeler de yer almaktadır.
Bu roman bir tarihsel dönemin getirdiği sosyal ve siyasal gelişmeleri önce çocuk, ardından da yetişkin gözüyle bize aktarır.
Romanda bazı olumlu tipler özellikle öne çıkarılır Bunlardan biri Hoşbulduk Selim Kaptan’dır. Bu lakabı sanki bütün köy sözbirliği ederek takmıştır. Selim Kaptan, denizden dönünce bütün köye “Hoşbulduk” diye
bağırır. Adı da bu yüzden öyle kalır. Herkesin işine koşar. Üç oğlunu da birer birer kaybeder. Ölen üç oğlunun yerine, öksüz ve yoksul çocukları bağrına basar. Bir kayalarda gezerken yavru martıları kurtarmak isterken düşer ölür.
Kimi zaman çaresizlikten ve geçim sıkıntısından çocuklarını başkalarına vermek zorunda kalanlara da rastlarız. Gökçeler Köyünden dul Mutaflar’ın Zeynep, on çocuğunu birden besleyemediği için toprak kazmaya gücü yetmeyen küçük Emine’yi, Milas’ta dükkâncı Kocabekir Efendi’nin karısı Pakize Hanım’a evlatlık verir. Emine, yıllarca o evde dayak yiyerek hizmet eder. Bu yüzden, uzun yıllar kaçmayı planlar. Severek kaçtığı adam onu yarı yolda bırakınca Emine kötü yola düşer.
Çocukların diğer bir özelliği de kendilerine model seçme eğiliminde olmasıdır. Özellikle okudukları eserlerdeki kahramanlardan büyük ölçüde etkilenmektedir. Bu açıdan çocuk romanlarında kahramanların niteliğine özen gösterilirse, çocuklar bu aşamada seçtikleri modeller onlar için yararlı olacaktır. Özetle romanlar; çocuğun dilin inceliklerini öğrenmesine, okuma alışkanlığını kazanmasına, hayata dair deneyim kazanmasına, yaşadığı toplumun değerlerini, ulusal kimliğini kazanmasında önemli bir yere sahiptir.
“Çocuk Adam”17 romanında Orhan Seyfi Orhon’un geleneklere uygun yaşayan ailesinin 1908’den sonra değişikliklere uğrayarak Birinci Dünya Savaşının sonuna kadar geçen hayatıdır. Ana fikri ise herkes gibi yazarlarında asıl sevinçlerinin ve ıstıraplarının toplandığı bir hayatları ve onların da herkes gibi yaşayarak çok bedbaht veya mesut olduğudur.
Çocuk Adam romanı birçok tarafıyla Orhan Seyfi Orhon’un hayatını ele almaktadır. Oturduğu sokağın adı Telgraf Sokağıdır. Bu sokakta kapısı yeşil boyalı eski bir Türk evinde dünyaya gelir. Orhon bu evde değişmeyen kurallarla büyür. Baba ailenin mutlak hâkimidir.
Bir de bağları vardı. Hacı baba ona masallar anlatır. İptidai’nin son sınıfındayken Mualla adında pek kibirli mızın attığı kartopu bir çocuğun gözünü kartopu ile şişirir Çocuk Adam bu suçu yüklenir. Bu olaydan sonra Mualla ile samimiyeti artar. Mualla’nın babasının tayininin yurtdışına çıkması üzerine ayrılırlar.
Bu arada komşu kızı Nahide’ye âşık olur. Nahide de bir başkası ile evlenir. Meşrutiyetin ilanına kadar hayatları böyle devam eder. Üçüncü aşkı Halit Bey’in kızı Melike’dir. Daha sonraları Melike Fazıl ile evlenir.
İlerleyen yıllarda aile büyük bir facia ile karşılaşır.23 Temmuz bayramı Aksaray yangınında evleri yanar. Kadırga’da üç katlı bir evde kirada oturmaya başlarlar.
Biyografik bir özelliğe sahip bu roman, edebiyatımızda yazarının hayatının gerçekliği ile kurmaca dünyasını birlikte ele alması bakımından dikkat çekicidir.
Romanların aksiyon dolu olması, zamanın, mekânın sürekli değişiyor olması ve tamamen koşuşturmalardan oluşması sebebiyle çocuklar tarafından tercih edilebilir. Bu tür, tüm çocuklar tarafından tercih edilmeyebilir. Kimi zaman polisiye olayları seven, aktif ve anlama seviyesi normalden biraz daha yüksek olan romanlar çocuklar tarafından daha çok tercih edilebilir.
Çocukların romana ilgi duydukları dönemin diğer bir özelliği de kimlik oluşumunun yaşamasıdır. Ergen kimlik oluştururken örnek alır, özdeşleşir. Model aldığı kişileri idealleştirir ve onları taklit eder. Çocuk model alırken televizyondan, okuduklarından, çevresinden vb. yararlanır. Bu noktada çocukların toplumun beklentilerine uygun, tutarlı, dengeli ve sağlıklı bir kimlik oluşturmasında romanlar önemlidir. Çünkü çocuk içinde bulunduğu kimlik bunalımında en doğruyu seçme eğilimindedir. Kendine yakın ve sevimli bulduğu roman kahramanıyla özdeşleşir, onu kendine mal eder. Dolayısıyla sağlıklı bir toplumun oluşması için roman kahramanlarının özenle seçilmesi gerekir.
“Çocuktaki Bahçe”18 romanı iki yılda tamamlamıştır. Roman oldukça ilgi görmüştür. Çeşitli ödüller almıştır. Yazar romanı için herkesin çocukluğundan bir parça var orda yeter ki gururu bırakıp kabullensinler demiştir.
Bir insanın çocukluğunda yaşadıkları olayları yine çocuk gözüyle anlatması, hayatın çocukların gözünden nasıl göründüğü ve çocukların çevresine nasıl baktığı bu romanın ele aldığı konudur. Romana göre insan, mutlu olmak için kendisiyle ve geçmişiyle barışık olmalıdır.
Romanın kahramanı Feyzi çocukluğuna dönerken geçmişindeki her şeyi orda el değmemiş olarak bulacağını biliyor ve onlara sesleniyor. Feyzi, yirmi odalı Rıfkı Paşa köşkünde geçirdiği günleri annesini, onun hayatındaki yerini, sevdiklerini, annesinden neden nefret ettiğini kısa cümlelerle anlatıyor.
Feyzi talimhane meydanında tüfeklerin çatılmadığını futbol oynandığını, azınlıkların buraya gelip futbol oynadıklarını anlatır. Özetle, bu mahallede her türlü mekân ve insanı çocuk gözüyle ve bütün ayrıntısı ile birlikte bize aktarır.
Yazar son sözlerini söyledikten sonra roman biter. Roman Feyzi’nin çocukluğunda yaşadığı köşkü, bahçeyi, çevreyi tasvir ve tahlil ettiği bir kurgudur.
Çocuk için roman neden önemlidir sorusu her zaman sorulagelmektedir. Çocuğun nerede nasıl davrandığını öğrenmesi, yaşanmış örnekler yoluyla kendi yaşam modelini bulması açısından roman önemli bir kaynak görevini yerine getirir. Ayrıca roman, çocuğa, yaşanmış olayların içinde olma, kendine rol biçme açısından önemlidir. Diğer yandan çocuğun hayatı anlaması ve anlamlandırması bakımından da roman önemli bir işleve sahiptir.
Çocuklar yapıları gereği öğrendikleri bazı şeyleri hayal ederek yaşarlar. Bu noktadan hareketle çocuklar, okudukları bir romanın akışına kendilerini kaptırarak o romanda yer alan bir şahsın kimliğine bürünerek onun sahip olduğu rolü üstlenirler ve kendi dünyalarına göre o rolü oynamaya çalışırlar. Bu şekilde gelişen çocuğun gerek hayal dünyası ve gerekse de olaylara bakış açısı değişir ve gelişir. Romanlarda çocukların bu üstün yeteneklere sahip olmalarında önemli rol üstlendiklerinden onların hayatında önemli bir yere sahiptir.
Çocuk, edebiyatın ayrılmaz bir bütünü ve kendisidir. Çocuklar için kaleme alınan birçok edebi tür içinde romanın ayrı ve özel bir yere sahip olmasının altında, bu bütünü çocuğa sunması yatmaktadır. Romanlarda çocuğun dünyasından çeşitli sahneler ele alındığı gibi, onun dışında var olan dünyalara da temas edilir. Bu bakımından romanlar her zaman çocukların ilgisini çekmiş ve onlar tarafından en çok okunan türler arasında yer almıştır. Bu eserlerde ele alınan konular, çocuğun kendi dünyası ile başka dünyalar arasında ilişkilendirmeler yaparak geleceğini oluşturma fırsatı sunmaktadır. Bu yüzden roman çocuk için, çocuk da roman için vazgeçilmez bütün gibidir.
Çocuk edebiyatı ürünleri genellikle dil gelişimi açısından önemli olduğu kadar çocuğun kişisel gelişimini, kendisini ifade etmesini de sağlar. Aynı zamanda anlama ve anlatma yeteneğinin zenginleşmesine katkı sunar. Bu yüzden hangi tür ve biçimde olursa olsun çocuklara rasgele kitap okutmak yerine, onlar için hazırlanmış eserlere yönlendirilmesi gerekmektedir.
Çocuğun zihinsel ve toplumsal gelişim aşamasında, anlatım ve dil gelişiminde, dış dünyaya uyumunda roman önemli bir yer sahiptir. Eğitim- öğretim aşamasında, romanlardan faydalanılarak duygusal ve ruhsal olgunluk ile çocuk arasında bir paralellik oluşturulabilir. Çocuk için roman eğlenirken kendisini eğlendirdiği kendi dünyası dışında yenidünyalar keşfettiği her döneminde kendisine erişebilen bir gelişim aracıdır. Her döneminde ihtiyaçlarına cevap verebilen roman onun gelişimine katkıda bulunurken çocuğun dış dünyaya açılmasına kendini anlamlandırmasına ve anlayabilmesine yardımcı olur. Kısaca roman çocuğun dış dünyaya ve dış dünyanın da çocuğa ulaşmasında önemli bir köprü durumundadır.
Çocukluk çağının ilk dönemlerinde masal, efsane gibi olağanüstü unsurlar içeren eserlerden hoşlanırken roman türünü ilk gençlik döneminde daha çok tercih eder. Zihinsel gelişimlerine paralel olarak çocukların karmaşık bir yapıya sahip olan romanı ergenlik ve ergenliğe yakın dönemlerde tercih etmeleri gayet doğaldır. Zira somut düşünmeden soyut düşünme yeterliliğine geçen çocuk romanın içerdiği olayı bilgi ve kavram çeşitliliğini tümevarım ve tümden gelimci düşünme yapısıyla çözebilir hale gelir. Buna bağlı olarak romanlar çocuğun zihinsel işlevlerini destekler niteliktedir.
Çocuklar, çocukluk çağının ilk dönemlerinden itibaren fantastik anlatımlara ve başka hayatlara dair izlenimlere her zaman ilgi duyarlar. Bu tür eserler, onları gerçekle hayal çizgisi üzerinde sürekli hareket ettirir. Genişlemesine olduğu kadar, derin bir anlam derinliğine sahip çocuk, kendi düzlemini takip ederken, karmaşık olan yapıları da çözme merakını taşır. Bu yüzden fantastik anlatımlara ilgi duyar. Kimi romanlar bu özellikleri ile her zaman çocukların ilgisini çekmiştir. Birden fazla olaya sahip olan roman, kahraman ve olay düzleminin ötesine geçebilmektedir. Böylece çocuğun ilgisini çekmenin yanında, onun okuma sürükleyiciliğine de katkı sağlamaktadır.
Hayal ve gerçeği bir arada yaşayan çocuk, çoğu zaman bu unsurları iç içe algılamakta bir arada değerlendirmektedir. 0-15 yaş grubu çocukları genellikle, masalımsı unsurlar içeren eserlerden daha çok hoşlandıkları bilinmektedir. Bu yaş grubu için yazılacak eserlerde masalsı anlatımlara yer verilmesi anlamlı olabilecekken, daha üst yaş grubu çocuklar için gerçekçi anlatımlara yönelmek doğru olacaktır. Bu yüzden gerçekçi anlatımı esas alan roman, ilk gençlik dönemlerinde daha çok etkili olduğu bilinmektedir. Bu dönem (12-15 yaş dönemi) çocuğun etrafında olup bitenleri “neden?” ve “niçin?” diye sorgulamaya başladığı dönemlerde gerçekçi hikâye veya romanın anlatma dönemi de başlamış demektir.
İmgelem gücü artan çocuk kendini romanda geçen olayların içine katar, romanı kendine mal eder. Böylelikle çocuklar romanda gördükleri durumlarla gerçek hayatta karşılaştıklarından asıl tepki verecekleri hakkında fikir sahibi olur, hayali bir deneyim yaşamış olurlar. Bu kurgusal deneyimler sayesinde çocuklar toplumsal gerçeklerle karşılaşırlar. Özetle, romanın doğasında bulunan gerçeklik boyutuyla, çocukların masalımsı unsurlardan arınarak topluma uyum sağlaması süreci desteklenir.
Çocuk masaldan, gerçekçi anlatıma geçişi çoğu zaman fark etmez. Onun içindir ki, masallarda kullanılan olağanüstülükler, abartılı anlatımlar ilk zamanlarda çocukların oldukça hoşuna gider. Kendi hayal dünyasının imkânlarını sonuna kadar kullanmaktan büyük zevk duyan çocuk, olağanüstülüklere kendince bir mantık bularak, onu gerçeğimsi bir tarza sokmakta zorlanmaz. Hikâye ve romanlar, masallardaki olağanüstülüklerin bir devamı gibidir.
Çocuk okuduğu her romanı kendine mal eder, onu yeniden yazar. Fiziksel ve ruhsal gelişimine paralel olarak, romanların gerçekçilik boyutları gelişmeye, masalımsı unsurlardan tamamen arınmaya başladığı görülür.
Çocuk romanları günümüzde üzerinde en çok tartışılan türler arasında yer almaktadır. Kimi araştırmacılar roman kavramına hikâye ile birlikte bir bütün olarak baktıkları için, çoğu zaman çocuk romanlarını ayrı bir başlıkta ele almadıkları gözlenmektedir. Kimileri de, roman konusunun hikâyeden tamamen farklı yapıda olduğuna dikkat çekerek, onu ayrı bir tür hâlinde incelemenin gereğine inanmaktadırlar. Her iki görüşün de kendince tutarlı yanları bulunmakla birlikte, biz romanın ayrı bir tür olarak ele alınıp incelenmesi gereğini düşünmekteyiz.
Çocuk romanlarında karşımıza çıkan bir diğer sorun da, kahramanı çocuk olan eserlerin çocuk romanı sayılmasıdır. Çocuk romanı demek, konuları sadece çocuk ve çocukluk olan eserler demek değildir. Çocuklar, kendi yaşıtlarının serüvenlerini dinlemekten ya da okumaktan zevk alırlar. Ancak, konularını yetişkin kimselerin hayatından alan romanlar da çocukları ilgilendirmektedir. Toplumdan soyutlayamayacağımız çocuğun, etrafında görüp izlediği her konuya merak ettiği gerçeğini göz önünde bulundurmakla birlikte, çocuklar için kaleme alınan romanlarda dikkat edilmesi gereken en önemli ayrıntı, onların gelişimlerine uygun olması, psikolojik dengelerinin dikkate alınmasıdır.
Çocukların, konularını yetişkinlerin hayatından alan romanlara daha çok ilgi duymalarının önemli nedenlerinden biri de, onların kendilerine model seçme tutkusundan kaynaklanmaktadır. Bu yüzden çocuk romanlarında seçilecek kahramanların niteliklerine özen gösterilmesi,
çocuğun ileriki yaşlarda daha dengeli ve tutarlı bir kişiliğe sahip olmasına katkı sağlayıcı karakterlere daha çok yer verilmesi gerekmektedir. Çocuk, büyüklerin hayatını, denemelerini anlatan romanları okurken onlara benzemeyi düşünür, hayalî de olsun kendini tatmine çalışır. Çocuğun gerçek hayat karşısındaki zayıflığını yansıtan romanlar ise, çocuğu çekingen, karamsar insan yapmaktan başka bir işe yaramaz.
İlköğretimin ilk kademesinde roman konusu ve hacmi bakımından çocuklara sıkıcı gelen bir tür olduğu için, genellikle roman konusunun ilköğretimin ikinci kademesinde daha çok yer verilmesi tavsiye edilmektedir. Çocukların romanlardan zevk almaları ve onları okumaları için, romanlarda bulunması gereken belli başlı özellikleri şu şekilde sıralayabiliriz:
Her ne kadar çocuklar etraflarında meydana gelen oluş ve kılışları anlama ve yorumlamada tam anlamıyla yeterliliğe sahip oldukları iddia edilmese de onlar için kurgulanan anlatımlarda bir mantık örgüsünün bulunması konusunda dikkatsiz davranmak da doğru değildir. Yapılan araştırmalar, çocukların da kendi içlerinde bir mantık süzgecine sahip oldukları bilinmektedir. Onlar için kaleme alınan romanların sağlam bir mantık ve anlatım diline sahip olması gerekmektedir. Roman yazarların, yetişkin gözüyle çocuk algısından uzaklaşarak çocuğun kendi gözlem ve deneyimlerini dikkate alması gerekmektedir. Bu mantığın sürekli göz önünde bulundurması, anlatım planındaki dengeye dikkat edilmesi gerekmektedir.
Ne türde yazılırsa yazılsın, bütün çocuk eserlerinin onların ruh ve beden gelişimine uygun olması gerçeği göz önünde tutulması gerekmektedir. Özellikle çocuklar için kaleme alınan romanlarda bu ruh ve beden gelişimine uygunluk daha büyük bir öneme sahiptir.
Her şeyden önce, anlatıma dayalı eserlerde yer alan şahıslar dünyası, çocukların kendi dünyasından seçilmiş ve onların anlayıp algılayabileceği nitelikte olması gerekmektedir. Bu yüzden romanlarda yer alan karakterler, gerçek hayatla uyumlu olmalı, abartılı ve gerçek hayattan kopuk tip ve karakterlere yer verilmemelidir.
Edebî metinlerde kullanılan dil ve üslup her zaman önemli olmuştur. Eserlerin değerleri de bu ölçülerle birlikte ele alınarak incelenmiştir. Çocuklar için kaleme alınan eserlerde dil ve üslup daha büyük bir öneme sahip olduğu gerçeğinden hareketle, çocuk romanlarında onların beklentileri dikkate alınması gerekmektedir. Çocukların macera tutkusu göz önünde bulundurularak, aşırı tahlil ev tasvirlere yer verilmeden, diyalogları bol, heyecan, merak ve edebi zevk uyandıracak olaylara yer verilmesi kaçınılmazdır.
Çocuklar için yazılan eserlerde görsel malzemelerin kullanılması ve metinlerin bu görsellerle desteklenmesi gerekmektedir. Çocuk romanlarında da bu hususa özenle dikkat edilmesi, kullanılacak görsel malzemeler de bu açıdan dikkatle seçilmesi ve hazırlanması gerekmektedir.
Öteden beri edebiyat eğitimin de bir parçası olarak görülmüş, edebi eserler yoluyla birtakım bireysel ve toplumsal davranışlar aktarılmaya çalışılmıştır. Özellikle çocuklar için hazırlanan eserlerde bu hususa daha büyük bir önem verildiği, onların bir model olarak geleceğe hazırlanması gerektiği düşüncesinden hareket edilerek eserler kaleme alınmıştır. Bu yüzden roman, çoğu zaman eğitimin bir parçası olarak görülmüş ve bu eserler aracılığı ile çocuklara birtakım olumlu davranışlar aktarılmaya çalışılmıştır.
Roman ve hikâye, hayata dair çeşitli dönüm noktalarını anlattığı, geçmişle gelecek arasında bağ kurduğu için eğitim açısından diğer türlerden daha özel ve önemli bir yere sahiptir. Çocuklar roman yoluyla, bir oluş ve oluşumu rahatlıkla izleyebilirler.
Sonuç:
Bizim çocuğu anlamamız ve yorumlayabilmemiz gerçekten zordur. Bunun için bazı ölçütler kullanmamız gerekir. Bunlar edebi, sosyal ve psikolojik ölçütlerdir. Edebi ölçütlerin de başında romanın yer aldığını söyleyebiliriz. İnsanlar hoşlarına giden etkinliklerde bulunurlar, hoşlarına giden işlerde çalışmak isterler ve ilgilerini çeken ve ihtiyaçlarını karşılayan kitapları okurlar. Aslında bireyler bu yolla iç âlemlerinde gizli kalmış duygu, düşünce ve olguları dış âlemde müşahede ederler. Çocuk için de bu durum geçerlidir. İnsanlar kendilerini iyi gösteren aynaya bakmaktan hoşlanırlar. Roman da çocuk için bir aynadır zaten. Romanın konusunu düşünürler, olaylarını hayal dünyalarında yaşarlar ve kahramanları da kendileridir. Bizler çocuğun hangi tür romanlar okuduğunu iyi tespit edebilsek, çocuğu anlama yolunda önemli bir mesafe kat etmiş oluruz. Çocuklar için roman yazılması, eserler verilmesi çocuğa önem verildiğinin ve çocuğun keşfedilmesi gerektiğinin en önemli göstergesidir. Bu günün çocukları yarının büyükleri olacağı için çocukları iyi anlamalıyız ve onlara sahip çıkmalıyız. Bu da onları aramaya yarayan her türlü objeye ve araçlara sahip çıkmamızla mümkün olacaktır.
Gerçek ve hayali bir arada yaşayan çocuk, bu bağlamda ele alınan romanlara ilgi duyar. Genellikle gerçek hayata dair unsurları roman aracılığı ile keşfeden çocuk, gerçekte nasıl bir dünyada olması gerektiğini, romanın kahramanlarını örnek alarak, onlarla özdeşleşerek kişiliğini oluşturur. Bu
yüzden, çocuklar için kaleme alınacak romanlar dikkatle yazılmalı ve okunmalıdır.
Roman, çocuğa hayatı tanıtır, boş vakitlerini değerlendirir, zevkli ve heyecanlı vakit geçirmelerini sağlar. Çocuklar için kaleme alınan romanlar, çocuğu sıkmayacak, onun ilgisini çekecek, onun düşünce ve hayal dünyasını anlamlandırma ihtiyacını karşılayacak özelliğe sahip olmalıdır.
Roman bir hayatı bütün yönleri ile anlattığı, geçmişle gelecek arasında bağ kurduğu için çocuklar arasında diğer türlerden daha özel ve önemli bir yere sahiptir. Çocuklar roman yoluyla, bir oluş ve oluşumu rahatlıkla izleyebilirler.
Kaynak: Bu yazı, Prof. Gıyasettin Aytaş’ın “Romanın Çocuk Edebiyatı Açısından Önemi” isimli makalesinden alınmıştır.
Kaynakça
Gökşen, E. N. (1975). Örnekleriyle Çocuk Edebiyatımız. 3. Baskı, İstanbul: Hikmet Dava Çağ.
Gürel, Z., Temizyürek F. & Şahbaz, N. K. (2007). Çocuk Edebiyatı, Ankara: Öncü. Nas, R. (2002). Örneklerle Çocuk Edebiyatı. 1. Baskı, Bursa: Ezgi.
Oğuzkan, A. F. (2010). Çocuk Edebiyatı. 9.Baskı, Ankara: Anı.
Türk Dil Kurumu. (2005). Türkçe Sözlük. 10. Baskı, Ankara: Türk Dil Kurumu. Yalçın, A. ve Aytaş, G. (2008). Çocuk Edebiyatı. Ankara: Akçağ.
Yorum Yap