Söz Varlığı ile İlgili Kavramsal Çerçeve
Genel terminolojide,söz varlığı kavramı, “kelime hazinesi, kelime serveti, kelime dağarcığı, sözcük varlığı, sözcük dağarcığı, sözcük serveti, sözcük gömüsü, vokabüler, kelime kadrosu” vb. kullanımlarla karşılanabilmektedir. Ancak bu kavramların hiçbirinin de tam olarak söz varlığının karşılığı olduğu söylenemez. Çünkü söz varlığı tüm bu kavramların bir üst boyutudur. Başka bir deyişle tüm bu kavramlar, söz varlığının bir alt unsurudur.
Türkçe Sözlük’te (2005: 1807), söz varlığı “bir dildeki sözlerin bütünü, söz hazinesi, söz dağarcığı, sözcük hazinesi, vokabüler, kelime hazinesi” şeklinde tanımlanır. Kelime hazinesi kavramı Türkçe Sözlük’te söz varlığı ile eş anlamlı kabul edilmektedir. Kelime hazinesi, söz varlığının altında, dilin içinde kelime özelliği gösteren bütün birimleri içeren bir kavramdır. Bu doğrultuda, kelimeye şekil ya da anlam yönünden yaklaşmak[1], doğal olarak kelime hazinesi kavramının bütünlüğünü ve içeriğini de değiştirebilir.
Kelime serveti, kelime dağarcığı, sözcük varlığı, sözcük dağarcığı, sözcük serveti, sözcük gömüsü, vokabüler, kelime kadrosu kavramlarının oluşumu, kelime kavramının nasıl tanımlandığına bağlıdır. Zaten kavramların her biri kelime ya da sözcük terimleri ile meydana getirilmiştir. Buradan hareketle, yukarıda saydığımız ve kelime kavramı ile oluşan bütün bu terimler, kelime hazinesinin karşılığıdır diyebiliriz.
Pekiyi söz varlığı ve kelime hazinesi kavramlarının farkı nedir? Kelime hazinesi, söz varlığının bir unsuru hatta en zengin unsurudur. Kelimenin biçimsel özelliğinden yaklaşılacak olursa, kelime hazinesi, söz varlığına göre daha matematiksel hatta geometrik bir kavramdır diyebiliriz. Söz varlığı, bu geometrik şekli açar ve söz yerindeyse geometrik şekiller kümesi kurar.
Fransızcada vocabulaire, İngilizcede vocabulary, Almancada wortschatz ve wortbestand terimi ile karşılanan söz varlığını, Aksan (2002: 13-14) “sözcükler, ikilemeler, deyimler, atasözleri, ilişki sözleri ve kalıplaşmış sözlerden meydana gelmiş bir kavram” olarak tanımlar.
Bir dilin kendi ögelerinden oluşan, kimi zaman yabancı öğelerin de girdiği temel sözvarlığı; dildeki öteki sözcüklerin yanı sıra, bilim, teknik, sanat ve zanaat alanlarının kavramları olan terimler;sözvarlığının bir başka kesimi deyimler; her dilde, belli bir durumu, olayı, insanların tutum ve davranışlarını belirlemek üzere, birden çok sözcükle anlatım bulan bu öğelerden başka, bir ulusun bilgeliğini, yaşam deneyimlerini yansıtan ve kuşaktan kuşağa aktarılan atasözleri; insanların toplum yaşamlarında, belli bir kültürün ürünü olarak kullandıkları ilişki sözleri (kalıp sözler); kalıplaşmış biçimde, çoğu kez dilden dile geçen kalıplaşmış sözler; dile büyük bir anlatım gücü kazandıran ikilemeler,söz varlığını meydana getiren unsurlardır (Aksan, 2002; 2004). Aksan, temel sözvarlığı kavramı ile kelime hazinesini kastetmektedir ve ona göre kelime hazinesi, söz varlığının temel bir unsurudur.
Alıcı ve Üretici Söz Varlığının Oluşumu ve Gelişiminde Çocuk Edebiyatının Yeri
Alıcı yöndeki söz varlığı, dinleme ve okuma becerisi ile oluşur ve gelişir. Bebek, anne karnında işittiği ana diline ait ses unsurları ile bir yönüyle alıcı söz varlığının ilk evrelerinin temelini atar. Çocuğun daha üç aylık süreç içerisinde ana dilini tanımaya başladığı, uzun zaman önce yapılan beyin araştırmaları ile ortaya konan bir durumdur.
Bebekler, sözcüklerdeki tonlamaya ve dilin ritmine fazlasıyla dikkat etmenin yanında, doğumdan üç ay sonra, ana diliyle yabancı bir dil arasındaki farkı belirleyebilmektedir. Hatta ayırt etme yeteneği sayesinde, sözcük grupları ve heceler arasındaki farkı da algılayabilmektedirler (Hürriyet Bilim 2003). MR cihazları ile yapılan bu araştırmalar, bebeklerin özellikle dilin ritmine ve tonlamaya dikkat ettiklerini ortaya koymaktadır.
Bunların yanında, sosyal, kültürel ve zihinsel süreçleri kapsayan dil gelişimi, çok yönlü faktörlerin bileşkesidir. İlk gelişen dil becerisi dinleme ile bir süre sonra gelişmeye başlayan konuşma becerisi, sadece çocuğun bedensel olarak gerekli olan organlarının tam olmasıyla ortaya çıkmaz. Gelişim psikolojisinin verileri, bu yönde dilin zihinsel gelişiminin çıkarımları ile örtüşmektedir. Gelişimsel dönemine göre ağlayan bir çocuğun ses çıkarımları ile mırıldanan bir çocuğunkiler aynı amaçla olmadığı gibi, konuşma becerisini de aynı şekilde desteklememektedir.
Ağlama sesi bebeğin herhangi bir rahatsızlığını dile getirmenin, açlık ve hastalık gibi yaşamsal fonksiyonlarını sürdürmenin tek yolu iken, mırıldanma sesleri çocuğun hiçbir rahatsızlık belirtisi olmadan, genelde bir gülümseme eşliğinde, kendisine gösterilen şefkate “cevap” niteliğinde kullanılır. Bu nedenle mırıldanma seslerinin, ağlama seslerine kıyasla yaşamsal bir fonksiyondan ziyade, iletişimsel değer taşıdıklarına dikkat çekilmelidir. Akustik açıdan incelendiğinde ağlamayla mırıldanma arasında, sadece fonksiyonel değil, yapısal bir farkın da olduğu görülebilir. Ağlama esnasında nefes-alıp vermeyle birlikte ağız açıp-kapama dışında herhangi bir eklemleme hareketi yapılmazken, mırıldanma esnasında bebek ilk defa konuşma organlarını kullanarak temel frekanslar dışında tınılar meydana getirir (Bilginer 2002: 167).
Açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, çocuğun konuşma becerisinin göstergesi olan ritmik unsurların fonksiyonel ve yapısal özellikleri; doğal ya da yapay başta sözlü edebiyat ürünlerinin ve diğer yazılı edebiyat malzemelerinin kullanılacağı eğitim ortamlarında farklı gelişmeler sergileyecek niteliktedir. Bu durum, bebeğin doğumundan itibaren, tüm gereksinimleri için bağlı olduğu annesiyle etkileşim halinde oluşturduğu anne dilinin ilk tohumlarını, ninni, türkü, tekerleme vb. ritmik temelli sözlü ürünlerle karşılaması, çocuk edebiyatının yadsınamaz etkisini ve önemini ortaya koymaktadır. Bebeklerin agulama ve cıvıldama dönemlerinde ortaya koydukları, el ve yüz hareketleri ve özellikle farklı tonlardaki seslere gösterdikleri tepkiler, ileriki süreçte oluşacak ana dillerine temel teşkil eden ilk konuşma özelliklerini de oluşturmaktadır.
Bebekle önce anne sonra yakın aile çevresinde, dinleme ve konuşma temelli olarak gelişen dil etkileşimi süreci; bebeğin anlama ve anlatmaya yönelik ilk dil becerilerini doğal olarak oluştururken, bu doğrultuda katkı yapacak şekilde işlenmiş ilk ritmik çocuk edebiyatı ürünleri, anne babaların önemli yardımcıları olacak ve ana dil kullanımında kayda değer katkılar sağlayacaktır. Bir yaşındaki bir çocuğa daha güzel yemek yemesi için, annesi tarafından canlandırılarak söylenen “Karga ve saksağan, mamayı pişirdi. Yavruları yedirdi. Buna verdi, buna verdi, buna verdi, buna verdi, buna vermedi. Çünkü o odun getirmedi, su getirmedi, mamayı pişirmedi, yavruları yedirmedi. Ona da mama yok.” gibi bir şarkının içinde gizli olan eğitici ve eğlendirici birçok unsur mevcuttur.
Anne, sol avucunun ortasında, sağ elinin işaret parmağı ile mama pişirir ve sırayla sol serçe parmağından işaret parmağına kadar herkese yedirir. Ama beşinci parmak, başparmak, aç kalır. Anne şarkının devamında başparmağın neden aç kaldığını yine ritmik olarak pek güzel açıklar.
Bir bebeğin, tekerleme özelliği de olan böyle bir ritmik şarkıyı dinleme suretiyle geliştirdiği, bedensel ve zihinsel faaliyetler, çocuk edebiyatı ürünlerinin planlı olarak hazırlanması ile çok daha amaçlı bir eğitim ortamına dönüşecek ve dil gelişiminin çok önemli bir parçasını meydana getiren psiko-motor gelişimine de katkı sağlayacaktır. Bebek, annesini dinlerken, bir yandan da bu eğitici şarkıda yine annesi tarafından yapılan parmak ve el hareketlerini takip edecektir. Bu takip, taklit yoluyla, bebeğin de aynı parmak ve el hareketlerini yapmaya çalışmasına vesile olacaktır. Böylece çocuğun zihinsel gelişimi ile fiziksel gelişimi arasında önemli bir bağ da kurulacaktır. Zira dil gelişimi ile psiko-motor hareketlerindeki gelişim, çocuğun tüm büyüme ve gelişme evrelerinde paralel yönde ilerleme sağlamakta ve etkileşim halinde bulunmaktadır.
Okul çağına gelinceye dek doğal dil ortamında ve her türlü eğitim ortamında dinleme/izleme becerisi ile çocuk tarafından edilen tüm söz varlığı unsurları bir yönüyle, çocuk edebiyatının set duvarlarının içerisine dâhil olabilmektedir. TV, radyo, İnternet vb. kitle iletişim kanalında, çocukların gözlerine ve kulaklarına hitap eden masal, hikâye başta olmak üzere farklı tahkiyeli türler, bunların yanında ezgili ya da ezgisiz şiirler, muhtelif çocuk şarkıları, sahne oyunlarının güzel diyaloglarına gizlenmiş çeşitli ana dil unsurları ve daha nice söz öbeği, doğal ya da yapay çocuk edebiyatı ürünlerinin ya kendisi olmakta ya da onlara paralel bir yol alarak çocuğun gelişimine katkı sağlamaktadır.
Anlatma sürecini meydana getiren, konuşma ve yazma becerileri ile oluşan üretici söz varlığı, kısa süreli belleğin hizmet alanında bulunan alıcı söz varlığından beslenir. İnsanın en çok ihtiyaç duyduğu söz varlığı unsurlarını bir araya getirerek oluşturduğu konuşma ve yazma ortamlarının farklılığı, söz varlığının da bir nevi derecesini göstermektedir.
Alıcı söz varlığında yer alan söz unsurları; konuşma ve yazma becerileri ile işlev kazanır. Bir hikâye ya da masal anlatmak, bir düşünce yazısının ana fikrini söylemek, roman kahramanını olay, çevre ve zaman üçgeninde değerlendirebilmek, seviyeye uygun bir deneme yazmak, bir hikâyenin sonuç bölümünü tamamlamak, çocuk gazete ve dergilerine yazı yazmak vb. birçok uygulama; çocuğun üretici söz varlığını geliştirmesine katkı sağlayabilir.
Söz varlığının bir alt basamağı ve unsuru olan kelime hazinesi kavramını, Templin (1995: 3)), anlama ve anlatmaya yönelik özelliklerinden hareketle, aktif-pasif (etken-edilgen), kullanma-kavrama, gerçekpotansiyel, şifreleyici-şifre çözücü, üretici-alıcı vb. kavramlarla sınıflandırmıştır. Bu kavramların her biri farklı amaçlar için oluşturulsa da temelde birdirler. Girdi ve çıktıları temel dil becerilerine yönelik oluşmuş Templin şemasını, alıcı ve üretici söz varlığı oluşumundan yararlanarak, çocuk edebiyatı ürünlerinin katkılarıyla -farklı olarak- şu şekilde modellendirmek mümkündür.

Tabloyu aşağıdan yukarıya doğru açıklarsak, söz varlığına alıcı (pasif, edilgen, kavrama, potansiyel, şifre çözücü) yönde girdi sağlayan dinleme ve okuma becerileri, malzemelerini çocuk edebiyatı ürünlerinden de sağlamaktadırlar. Bu doğrultuda, sadece örgün eğitim süreci değil, onun evvelinde, hatta doğal ortam içinde de bireyin bebeklikten itibaren karşılaştığı sözlü edebiyat türleri dinleme ortamlarına katkı sağlamaktadır. Tabloda dinleme ve okuma becerilerini destekleyen edebiyat ürünlerinin oluşturduğu eğitim ortamları, kendi aralarında da kavramaya yönelik aktarımlarda bulunurlar. Dinleme ya da okuma ortamlarında edinilen herhangi bir söz varlığı unsuru, birbirinin eşdeğeri haline gelmekte ve alıcı söz varlığında yer edinmektedir.
Dinleme ve okuma becerileri vasıtasıyla söz varlığını besleyen çocuk edebiyatı ürünlerinin katkılarıyla oluşan alıcı söz varlığı, okuma ve yazma becerilerinin kullanılacağı eğitim ortamlarına üretici aktarımlarda bulunur. Birey dinleme ya da okuma esnasında edindiği söz varlığı unsurlarını, konuşma ve yazma becerisinde etkin şekilde kullanabilir. Okuma ve yazma ortamlarında kullanılan bu söz varlığı unsurları, karşılıklı etkileşim halinde, bireyin anlatma becerilerini pekiştirmekle birlikte, kullanmaya yönelik eğitim ortamları vasıtasıyla, üretici yönde söz varlığı çıktılarına dönüşür.
Tablonun iç kısmında yer alan temel dil becerilerinin arasındaki doğrudan ve dolaylı aktarım/etkileme özellikleri de önem arz etmektedir. Şöyle ki, dinleme ve okuma becerileri hem birbirleriyle, hem de okuma yazma becerileriyle doğrudan etkileşim içindedir. Okuma ve yazma becerileri ise kendi aralarında, doğrudan etkileşime sahipken, dinleme ve okuma becerilerine dolaylı yönde etkide bulunabilmektedirler. Dinleme ile konuşma; okuma ile yazma arasında doğrudan ve dolaylı fonksiyonlara sahip bir dönüşüm mevcuttur. Dinleme esnasında edinilen söz varlığı unsurları doğrudan konuşma ortamına aktarılabilir. Bu unsurlarla donanmış bir konuşma ortamı dolaylı olarak -dinleyiciler açısından da- dinleme ortamı haline de gelebilir. Aynı dönüşümlü ilişki okuma ve yazma becerileri arasında da mevcuttur. Okuma ortamından elde edilen söz varlığı unsurları, doğrudan yazma ortamına aktarılabilir. Yazma becerisiyle oluşturulan metinler, yine dolaylı olarak okuma için de kullanılabilir. Bu dönüşüm, dinleme-yazma ve okuma-konuşma becerileri için de geçerlidir.
Dil becerileri arasındaki bu yatay ve düşey ilişki, sahip olunan söz varlığının farklı boyutlarını da gündeme getirmektedir. Onan (2009: 258259), yatay (dizimsel) ve özellikle de düşey (dizisel) eksenin dil gelişimindeki açık uçlu sürecine vurgu yapar ve şunları söyler: “Dizisel boyut, hem nicelik hem de nitelik yönünden geliştirilebilir bir nitelik taşımaktadır. Bu, şu anlama gelmektedir. Çocuğun üretici (konuşma, yazma) ve alıcı (okuma, dinleme) kelime hazinesinde mevcut olan kelime miktarı önemlidir; daha da önemli olan, sahip olduğu bu kelimelerin derinlik, genişlik, ağırlık ve çağrışım boyutlarıdır.”
Dil becerilerinin konumlanmasına göre düşey eksene yerleştirilebilecek derinlik, genişlik, ağırlık ve çağrışım kavramları, dil becerileri arasındaki doğrudan ve dolaylı aktarım/etkileşimi destekler boyuttadır. Bu durumu açıklamadan evvel bu kavramları kısaca tanıyalım. Göğüş’e (1978: 360) göre, “derinlik, sözcüklerin çeşitli anlamlarını bilmek ve duruca anlamak”, “genişlik, çeşitli konularda sözcükler bilmek”, “ağırlık ise bir konuda çok sözcük bilmek”tir. Bu boyutlar, çocuklar büyüdükçe yetişme durumuna göre ilerleyip genişler. Bir düşünce, görüntü vb.nin bir başkasını hatırlatması şeklinde açıklanan çağrışım ise, daha geniş açıdan “davranışlar, düşünceler ve kavramlar arasında yer ve zaman birliğinin etkisiyle kurulan bağlantılar sonucu, bilinç alanına bunlardan birisi girdiğinde ötekini de bilince çekmesi olayı”dır (TDK Sözlük 2005: 382)
Bir konu ya da durumun özünü gösteren derinlik ve yoğunlaşıcı yönünü içeren bir alandaki söz varlığı birikimini ifade eden ağırlık düşey eksende değerlendirilmeye müsait kavramlardır. Şöyle ki, dinleme ya da okuma ortamlarında yeni bir söz varlığı unsurunu edinen birey, bu unsurun temel anlamını ve yan anlamlarını da edinebilir. Bu edinim tek bir unsur için derinlik oluşturur, başka unsurlarla desteklenince ağırlık durumu ortaya çıkar. Yani kişi, benzer söz varlığı unsurlarının meydana getirdiği bir konu ya da fikir ekseninde, oluşturduğu döngüye yönelik edinimler sağlar. Derinlik ve ağırlığın dinleme ya da okuma ile edinimi ve gelişimi, konuşma ve yazma ortamlarında üretici nitelikte kullanılması ile daha da pekişir ve doğal olarak, anlama basamağında kavranan söz varlığı unsurları, derinlikten ağırlığa doğru düşey eksende aktarılabilir hâle gelirler.
Genişlik de düşey eksende değerlendirilecek bir kavramdır. Bir söz varlığı unsurunun derinlemesine edinilmesi ve benzerleriyle ağırlaştırılması, birikime yönelik bir izlenim gösterir. Genişlik de yeni olarak edinilen her unsurun, kendi sınırında bırakılıp başka bir yeniye geçilmesi şeklinde idrak edilebilir. Durumu şöyle özetlemek mümkündür: “Kimi insanlar sınırlı hususlara yönelik çok fazla bilgiye sahipken, başka insanlar birçok hususa yönelik çok az bilgiye sahiptir.”
Çağrışım ise kişisel farklılıklarla birlikte, söz varlığı birikimi ölçütünde, derinliğin ağırlaşmasında, genişliğin daha derin ve nihai ağır hâle gelmesinde, tüm dil becerilerini çevreleyen hem yatay ve hem de düşey eksende hareket eden bir rol gösterir. Birey, derinlemesine öğrendiği söz varlığı unsurlarının, temel ve yan anlamları yanında, zıt ve mecazi anlamlarını ve hatta açıklamalarını da göz önünde bulundurarak çağrışım alanını zenginleştirir. Bu alanın zenginleşmesi, aile, çevre ve eğitim ortamının niteliği ve ilişkisi ile çok yönlü bir ilişki gösterir. Alıcı söz varlığına dâhil olan her unsurun düşey olarak edinim ve gelişim düzeyi, bu unsurun çekim alanını yaygınlaştırır ve davranışlar, düşünceler, kavramlar arasında yer ve zaman birliğinin etkisiyle kurulan bağlantılar artar. Bu artış, dil becerilerinin arasındaki farklı dağılımla bir yandan alıcı söz varlığına yeni katılımlar sağlar, bir yandan da, üretici yönde düşey ağırlıklı ve yatay zenginlikli anlatım ortamları için zemin hazırlar.
Görüldüğü üzere derinlik, ağırlık ve genişlik kavramlarını yerleştirdiğimiz düşey eksen, çağrışımın katkısıyla yatay eksende işleve dönük bir bağlantıya ihtiyaç duymaktadır. Tüm bu kavramları, amaçlanan yönde gelişmeleri akabinde, çağrışımın da desteğiyle yatay eksen üzerinde bir araya getirecek ana husus da bağlamdır. Söz varlığına ait her unsur, geniş bir zeminde edinilip, derin bir aşamadan ağır bir duruma eriştikten sonra, amaçları doğrultusunda konuşma ve yazma temelli metinler içerisinde bir yer edinecektir. Bu yerin edinilmesindeki yatay hazırlığı da bağlam gerçekleştirecektir.
Dil becerilerinin düşeysel yöndeki dönüşümlü etkileşimini, söz varlığı unsurlarının derinlik/ağırlık/genişlik ve çağrışım alanı yönündeki edinimi ve gelişimi çerçevesinde örneklendirmek, çalışmamızın somutlaşması açısından yararlı olacaktır.
Mesela birey, H.Ziya Uşaklıgil’e ait tahkiyeli bir metin içinde şöyle bir cümle ile karşılaşmış olsun: “Artık ne koltuk resmi kalmış, ne görülecek güveyi kalmıştı.” Bireyin yaş seviyesine göre değişiklik göstermekle birlikte, biz, cümlede geçen güveyi kelimesinin alıcı söz varlığına ilk defa katıldığını varsayalım. Bu varsayımı yaparken elbette metin ve anlama ilişkisi üzerine bazı süreçleri dikkate almak gerekecektir.
Şöyle ki, bir kişinin dinleme ya da okuma esnasında karşılaştığı ve anlamını bilmediği söz varlığı unsurları ve onların içinde bulunduğu söz öbeği ya da cümle, metnin doğrudan birer parçasıdır. Kişinin, okuma ve dinleme esnasında karşılaştığı anlamı bilinmeyen unsurlar, metinden bağımsız olarak düşünülemez. Yukarıda örnek verilen cümlede yer alan güveyi kelimesi metnin dışında bir unsur olarak değil, ona bağlı ve onun çerçevesinde değerlendirilmektedir.
Okuyucu, karşılaştığı metnin içindeki bir cümlede geçen bu kelimeyi duraklayıp anlamak isteyebilir ancak bunun için her daim duraklama yapmak zorunda da değildir. Dinleyicinin duraklama ihtimali, okuyucuya oranla çok daha sınırlıdır. Kaldı ki, okuma ve dinleme durağan değil, süreğen becerilerdir. Kişi bu kavramı okuma esnasında duraklayıp düşünüp algılayabileceği gibi, akıcı olarak süren okuma ya da dinleme anında bağlamdan hareketle zihninde de anlamlandırabilir. Anlamını bilmediğimiz söz varlığı unsurları, okuma ve dinleme sürecindeki akışın kesilmemesi sebebiyle ve sonraki söz öbeklerinin yardımı ile bağlamdan hareketle anlamlandırılabilme olasılığı dikkate alınarak bir sonraki duraklamada da sorgulanabilir. Zira metne dâhil olan her söz öbeği, anlamı bilinmeyen unsuru, anlaşılır kılacak bir ipucu ya da açıklama taşıma ihtimaline sahip olabilir. Neticede, okuma ve dinleme metni içinde yer alan ve anlamı bilinmeyen söz unsuru; ister bir ses, hece, kelime, kelime grubu isterse metin olsun; bulunduğu örgünün bağlı olduğu tahkiye ya da düşünce etrafında tertip edilmiş bütünün bir parçasıdır ve okuyucu ya da dinleyici bu unsuru, anlamlandırmak için çeşitli yollar deneyebilir. Bu yollar, sözlükten tespit, bağlamdan çıkarma ya da başka bir şey olsa da, yine de çocuk edebiyatı ürünlerinden sağlanacak malzeme olan metinlerle bağlantılı olacaktır.
Okuyucu ya da dinleyici güveyi kelimesinin anlamını farklı yollar deneyerek öğrenebilir. Neticede, duraklayarak, sonraki duraklama esnasında, sözlükten bakarak ya da bağlamdan çıkararak vb. sürecin sonrasında, cümledeki anlam zihne şu şekilde yerleşecektir: “Artık ne koltuk resmi kalmış, ne görülecek damat kalmıştı.”
Aynı birey, alıcı söz varlığına yeni dâhil ettiği bu örnekleri, başka zaman dinleme ya da okuma ortamında da işittiğinde, doğrudan transfer sağlayacak ve bunların anlamını hatırlayacaktır. Bu hatırlama, güveyi kelimesiyle birebir karşılaşma ile olacağı gibi, bu kelimenin eş anlamlısı ya da açıklaması ile karşılaşma şeklinde de olabilir. Mesela, M.Ş. Esendal’a ait dinlediği ya da okuduğu bir hikâyede karşılaşabileceği “Evimizde artık pek de gizli tutulamayarak yüze çıkmaya başlayan bu rezalet yani gelin ve damat arasındaki bu sevda alışverişi böyle devam edip duracak mı?” cümlesindeki damat kelimesi, okuyucuya daha evvel edindiği güveyi kelimesini çağrıştıracaktır. Bu durum, aynı kelime ile karşılaşma ile de gerçekleşebilir: “Kostüm yeni, potinler yeni, gömlek yeni. Güveyi mi giriyorsun çapkın?” Güveyi kelimesinden hareketle, “damat, damat girmek, güveyi girmek, iç güveyisi girmek, iç güveyisi iç ağrısı” vb. kelime, deyim, atasözü örneklerine ulaşabilmesi de bireyin çağrışım alanının oluşturacağı imkânlar dâhilindedir.
Görüldüğü üzere, kişinin dinleme ya da okuma esnasında edindiği herhangi bir söz varlığı unsurunu, kendi arasında etkileşim içinde aktarması, ortaya çıkacak her yeni unsurun derinlik ve ağırlık kazanması; çağrışım alanının da etkisiyle oluşan doğrudan etkileme ve aktarma hususunu desteklemektedir. Dinleme ve okuma becerileri arasında cereyan eden doğrudan etkileme/aktarım kavramı ile sözü edilen durum; eş seslilik, eş anlamlılık, temel anlam, yan anlam ve hatta zıt anlamlılığı; derinlik, ağırlık, genişlik boyutlarıyla kullanmak suretiyle, çağrışım alanını da içerecek derecede etkileşimli işleme ve bağlam oluşturma sürecidir.
Çocuk edebiyatı ürünlerinin etkililiği bu noktada devreye girmektedir. Bireyin, okuma ya da dinleme esnasında karşılaşacağı ve aktarıma açık her nevi söz varlığı unsuru, çocuk edebiyatı ürünleri ile rahat, amaçlı ve güzel şekilde elde edilebilecektir. Bireyin gelişigüzel karşılaştığı okuma ya da dinleme metinlerinde, ana dile ait söz varlığı unsurlarının en mümtaz örneklerini bulabilme ihtimali daha düşüktür. Çocuk edebiyatının bu yöndeki amaçlılığı söz varlığının gelişimi hususunda kayda değer katkılar sağlayacaktır. Çocuk edebiyatı ürünlerinin amaçlı yönde beslediği söz varlığı, tabii ki günlük hayattan da kopuk değildir. Söz varlığının gelişimi, duruma göre eğitim ortamlarından çok, doğal yaşantı içerisinde gerçekleşir. Ancak eğitim düzeyi, aile durumu, sosyo-ekonomik çevre vb. değişkenler, kişinin yaşam içerisindeki doğal söz varlığı gelişimini etkiler. Örgün eğitim sürecinde, özellikle dinleme ve okuma becerilerinin geliştiği süreçteki, verimli eğitim ortamları ve bu yönde çocuk edebiyatı ürünlerinin amaçlı-planlı katkısı, kişinin sosyal çevresi ile bağlantısına da etkide/katkıda bulunmak suretiyle günlük iletişimini sağlarken, müracaat ettiği üretici söz varlığına da olumlu yönde aktarımlar yapabilecektir.
Dinleme ve okuma becerilerinde meydana gelen ve alıcı noktada oluşan kavrama durumu, söz varlığının gelişimi için temel basamağı, bir yönüyle ana havuzu oluşturmaktadır. Dinleme ve okuma ile bu havuza dâhil edilen unsurların en ihtiyaç duyulanları, birey tarafından okuma ve yazma becerilerinde kullanılmaktadır. Alıcı söz varlığı havuzuna malzeme oluşturacak ihtiyaç, beklenti, istek, yöneliş, teamül, amaç, tutum, hazır bulunuşluk vb. yöndeki değişkenler; gerek doğal yaşamın içinde, gerekse örgün eğitim kurumlarında, kendileri ile paralel yönlendirmelere açık olabilecek niteliktedir. Doğal ortamda çevrenin üstlendiği bu yönlendirme, örgün eğitim içinde amaçlı edebiyat ürünleri ile bağlantılı olduğu vakit, söz varlığının gelişimi aynı amaca hizmet eden ikircil bir rol üstlenecektir. Dil becerileri arasındaki doğrudan ve dolaylı aktarım ile onların oluşumu ve gelişiminde önceliği olan çevre ve eğitim kanallarının amaçlı etkileşimi arasındaki bağ; çok disiplinliliğe dayanan eğitim ortamlarının, kendi içlerinde oluşturduğu doğal nitelikli yapay modellemelerine de temel teşkil edecektir.
Bu kuvvetli bağın oluşumunda, malzeme olanağı sağlayan çocuk edebiyatı ürünlerinin derinlik/ağırlık ve genişlik boyutlarıyla doğrudan aktarıma olan katkısını ve bu yönde bağlam oluşturmasını, dinleme temelli olarakve deyimlerden örnekler vererek daha ayrıntılı göstermeye çalışalım:
Dinleme Esnasında Edinilen Deyim:
ağzından girip burnundan çıkmak: [temel anlam] türlü yollara başvurarak birini bir şeye razı etmek, kandırmak.
DEYİMİN DERİNLİK/AĞIRLIK VE GENİŞLİK
BOYUTTLARINA GÖRE KAVRAMAYA YÖNELİK
Okuma Esnasında Oluşabilecek Aktarımlar:
- Deyimin temel anlamlarıyla başka bir cümlede karşılaşma:
– [Ağzından girdi burnundan çıktı ve neticeye ulaştı.] • Deyimin yan anlamıyla ilgili bir örnekle karşılaşma: “iyice dövmek” – Ağzını topla! Şimdi ağzından girer, burnundan çıkarım!
- Deyimin aç ıklamalarından hareketle, yeni deyimlerle karşılaşma:
1. “kandırmak, aldatmak” vb. anlamlardaki deyimlerle ilişkilendirmek:
- fikrini çelmek : Belki bir yolunu buluruz da kızın fikrini çeleriz, diyormuş.
- papazlık etmek: Aldırma. Bana da papazlık etmeye kalktı ama ağzının payını verdim.
- Biz keyfimize bakalım(birini) kayışa çekmekım. : Denk getirince, onu da kayışa çekmişlerdi.
- (birinin) ağzına bir parmak bal çalmak: Hürriyet, müsavat diye herkesin ağzına bir parmak bal çaldılar
- göz boyamak: Yerine göre fakiri korur gibi görünür, gözleri boyar böylece.
- iğfal etmek : Bu takdirde hem kendilerini hem de milleti iğfal etmiş olurlar.
- ayak yapmak: Sen kime ayak yaptığını sanıyorsun.
- kafasına girmek: Kafasına girme çocuğun, elbet çizer yolunu.
- oyun oynamak : Üç aydan beri bana mütemadiyen aynı oyunu oynuyorsunuz.
- dümen yapmak : Dümen yapmakta üzerine yoktu. – ağız yapmak: Kaçacağım, tövbeler olsun, bir fırsatını bulayım diye ağız yaptı.
- bin dereden su getirmek: Rıfat Paşa gibi terbiyeli bir zat bile bin dereden su getirir, harp siyasetimizi methederdi.
2. “ikna etmek, raz ı etmek” vb. anlamlardaki deyimlerle ilişkilendirmek:
- dil (diller) dökmek: Ninniyi mutlaka söylemesi için ona bir sürü dil döktü.
- (birinin) gönlünü etmek (yapmak ): Ben patronun gönlünü ederim, hafta arasında.
- beynine girmek : Onun beynine girecek tek kişi sensin.
3. “dövmek, hırpalamak” vb. yan anlamlarındaki deyimlerle ilişkilendirmek: – Allah yarattı dememek: Ver şunları! Allah yarattı demem, fena yaparım.
- (birinin) kemiklerini k ırmak: Kim ona yan bakarsa kemiklerini kırar, anasını ağlatırım.
- (birinin) pestilini çıkaracaktıkarmakı. : Bu karıncaya dokunmayan çocuk o kocaman adamın oracıkta pestilini çıkardı
- eşek sudan gelinceye kadar dövmek : Uslu otur yoksa ufak bir münasebetsizliğini duyarsam eşek sudan gelinceye kadar döverim, kemiklerin kırılır, anladın mı?
• Deyimin : temel, yan ve zıt anlamlarından hareketle, atasözü vb. söz varlığı unsurlarıyla karşılaşma
- papaz her gün pilav yemez
- adam adamı bir kere aldatır
- ölümü gören hastalığa razı olur
- anasına bak, kızını al, kenarına (kıyısına, tarağına) bak, bezini al
- iki cambaz bir ipte oynamaz
DİNLEME VE OKUMA ALANLARINDA KAVRANAN
DEYİMİN KONUŞMA VE YAZMA ORTAMINA BİR BAĞLAM İÇİNDE AKTARIMI
[Aşağıda, deyimlerin okuma ve anlama alanında oluşturdukları, temel anlam, yan anlam ve çağrışım alanlarından hareketle ve bazılarını kullanmak suretiyle, konuş ma ya da yazma ortamında kullanılabilecek, tahkiyeli kısa bir metin oluşturulmuştur. Yukarıda yer alan deyimler altı çizili olarak, sonradan kullanılan deyimler koyu harflerle gösterilmiştir. Metne ikileme, atasözü vb. eklenen unsurlar ise italik harflerle gösterilmiştir.]
Ne diller dökmüştü annesine, ama nafile. Nuh diyor, peygamber demiyordu. Halk eğitim kursu da ne idi Ayşe Kadın için? Kursmuş, gâvur icadı idi sonunda hepsi. Köyün kızları, onun Emine’sinin de gözünü boyamışlar, hepsi bir araya gelip ağzına bir parmak balı çalmışlardı. Ama kaçın kurasıydı Ayşe Kadın? Göz yumar mıydı, böyle papazlık etmelere? Zavallı Emine, bin dereden su getirdi, olmadı. Anasının ağzından girdi burnundan çıktı. Yine de bana mısın diyen yoktu. Sonunda çareyi, Kom şu Anneyle konuşmakta buldu. Soluğu onun yanında aldı Eminecik. Anlattı Komşu Annesine her şeyi. Kurban olayım, dedi, ölümü gör dedi. Razı et şu ak denene kara demeyen anamı. Komşu annesi derin derin baktı gözüne Emine’nin. Hele bir vakit bekle kızım, dedi. Sabrın sonu selamet . Ne yapsın Eminecik? Yine soluğu anasının dizi dibinde aldı. Hâlâ söyleniyordu Ayşe Kadın. Eee. Keçi geberse de kuyruğu inmezmiş.
Söz varlığı unsurlarının, yukarıdaki şemada izlediği yol; edinim süreci ve onun akabinde cereyan eden etkileşimli çağrışım alanına yönelik, çok kullanımlı ve söz varlığını üretici yönde zenginleştirici, üslup edinimine katkıda bulunan bir sürecin göstergeleridir. Bu yönde ilerleyen, eğitim ortamları, edebiyatımızın eşsiz eserlerinden de istifade ederek, okuyucu ya da dinleyici kitlesine, önemli oranda katkı sağlayacak ve bu kişilerin anlatma becerilerini geliştirmelerinde de faydalı olabilecektir.
Söz varlığı hususunda önemli olan nokta nicelik değil kalitedir. Bu doğrultuda, dil öğretimi ile ilgili eğitim ortamları kurgulanırken, söz varlığı unsurlarının kalitesi göz önünde bulundurulmalıdır. Çocuklar bu açıdan sözlük kullanmaya da özendirilmelidir. Çocuklar için hazırlanan edebî ürünlere yazarlar tarafından hazırlanacak olan ve söz varlığı unsurlarının anlam değerlerini özellikle derinlik/ağırlık boyutlarını gözler önüne seren sözlükçe kısımları da eklenmelidir. Derinlik ve ağırlık yönünden edinilip aynı şekilde genişleyebilen ve bu birikimlerle bir bağlama oturan kaliteli söz varlığına ancak bu yolla ulaşılabilir.
Bireyin alıcı söz varlığına dâhil ettiği ve ihtiyaçlarına göre üretici söz varlığıyla çıktı haline dönüştürdüğü, temel kelime hazinesi, deyim, atasözü, ikileme vb. unsurlar; dilin işleyişi sürecinde donanımlı, farklı yönlerde aktarım sağlayabilen, genelleme–özelleme usulü gösterebilen, girişik, amaçlı, matematiksel ve algoritmal5 niteliklere sahiptirler. Tüm bu sürecin doldurduğu alana malzeme taşıyan ana disiplin ise edebiyat ve onun ürünleridir.
Buraya kadar yapılan açıklamaları, dil becerileri arasında, söz varlığının edinimi, işleyişi ve gelişimi sürecini, çocuk edebiyatı ürünlerinin malzeme ve eğitim ortamı oluşturma yönüyle değerlendirmek mümkündür. Ancak edebiyat ürünlerinin, söz varlığının edinimi ve gelişimine yönelik tek katkısı malzeme sunma ve eğitim ortamına katkı sağlama ile sınırlı tutulamaz. En az bu durum kadar önemli olan bir yön de, edebiyat türlerinin sahip olduğu temel özelliklerin söz varlığı oluşumundaki farklı rolleridir. Şöyle ki, bir metnin türü, kazandıracağı söz varlığı unsurlarını değiştirebilecek niteliktedir. Bir masalın kazandıracağı söz varlığı unsurları ile hikâyenin kazandıracakları ortak yön gösterdiği gibi farklılık da göstermektedir.
Baş’ın (2006) yapmış olduğu bir araştırmada, tahkiyeli özelliğe sahip, roman, hikâye, masal destan ve efsane türlerine ait metinlerin söz varlığı mukayesesinde ilginç sonuçlara rastlanmıştır. Her biri tahkiyeli olmasına rağmen, bu türler sahip oldukları söz varlığı unsurları noktasında kayda değer farklılıklar göstermektedir. Baş (2006: 245), beş türde kullanılan ortak kelimelerin, tüm kelimelerin % 14,25’ini karşıladığını belirtmektedir. Bu oran, dört türde % 7,75, üç türde % 9,73, iki türde 15,77’dir. Tahkiyeli eserlerin sadece birinde kullanılan kelimeler, tüm kelimelerin % 52,50’sini meydana getirmektedir. Görüldüğü üzere, tahkiyeli türler arasında dahi ortak söz varlığı kazandırma açısından kayda değer farklılıklar yer almaktadır. Bu durumu bir eksiklik olarak düşünmekten ziyade, türlerin özelliklerinden kaynaklanan farklılıklar olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır.
5 Orta Çağda ondalık sayı sistemine göre son zamanlarda ise iyi tanımlanmış kuralların ve işlemlerin adım adım uygulanmasıyla bir sorunun giderilmesi veya bir sonuca en hızlı bir biçimde ulaşılması işlemi, Harezmi yolu. (TDK Sözlük 2005: 72-73). Bir isin, hiçbir belirsizliğe yer vermeyen işlem adımlarıyla nasıl yapılacağını belirleyen tanımına verilen addır. bkz. (Köksal 2003:
175).
Mezkûr araştırmada, söz varlığı unsurlarının ortak kullanımları yanında kullanım sıraları da tespit edilmiştir. Herhangi bir söz varlığı unsuru, tüm tahkiyeli türlerde mevcut olabilir ama bir türde en sık kullanılma durumuna göre üst sırada iken, başka bir türde çok alt sırada olabilir. Baş’ın (2006) verilerinden alınan aşağıdaki örnekler bu durumu açıklamak için uygundur:
Sıra Top. Roman Hikâye Masal Destan Efsane Kelimeler Y
Nu. Sık. Sık. sıra Sık. sıra Sık. Sıra Sık. Sıra Sık. Sıra
12. kız 2828 5 217 64 137 112 956 7 435 25 1083 7 69. at 1011 5 43 368 40 393 133 134 687 10 108 152
93. padişah 760 5 1 7485 20 791 631 13 19 825 89 188
116. çoban 664 5 22 675 39 412 71 236 89 190 443 22
120. arkadaş 644 5 172 85 189 75 115 154 106 162 62 259
326. köpek 234 5 55 289 84 187 72 234 15 1031 8 1602
344. gelin 220 5 11 1253 14 1046 78 217 35 455 82 201
446. kuzu 168 5 59 263 53 295 27 562 16 973 13 1080 3991. bisiklet 44 3 35 441 8 1604 0 – 0 – 0 –
Yukarıdaki örnekler, söz varlığının en önemli unsurlarından olan bazı kelimelerin, herhangi bir edebi türde kullanılması yanında, ne önemde kullanıldığını göstermesi bakımından kayda değerdir. Mesela, kız kelimesine, roman, hikâye, masal, destan ve efsane metinlerinin hepsinde rastlanmaktadır. Ancak, kız kelimesi efsane türü metinler için 7. sırada bir öneme sahipken, hikâye türünde 112. sırada bulunmaktadır. Bu durum, yukarıdaki dizide yer alan “at, köpek, kuzu” kelimeleri için de geçerlidir. At destan türünde, köpek hikâye türünde, kuzu ise roman türünde en üst sırada kullanıma sahiptir.
Destan türünün özelliği gereği, mitolojik temelle beslenen ve kahramanlık unsurları ile dolu manzum metinlerdir. Türk kültüründe atın önemi tartışmasız bir yere sahiptir. Destan kahramanı at dururken, bisiklete binecek değildir. Kaldı ki, bisiklet kelimesi roman ve hikâye türünün dışında da yer almamıştır. Doğrusu, bisiklet kelimesinin yer aldığı, bir masal, destan ya da efsane de türün mantığı ve içeriği açısından abes bir durum yaratacaktır. Köpek kelimesinin hikâye, masal ve roman metinlerinde üst sıralarda bulunması yanında, efsane ve destan metinlerinde az sıklıkla ve alt sıralarda kullanılması da türlerin özelliklerinin, söz varlığı çeşitliliğindeki rolünü göstermektedir. Padişah kelimesi masal metinleri ile özdeşleşmiş bir örnektir. Keloğlan başta olmak üzere nice kahraman onun yanında ya da karşısında sürekli mücadele hâlindedir. Kız kelimesinin de efsanelerde çok üst sırada yer alması tesadüfî değildir. Zira sözlü edebiyatımız hikâyesi anlatılan adlı/adsız binlerce kızla doludur.
Temel kelime hazinesi açısından değerlendirilen bu durum, söz varlığının deyim, atasözü ve ikileme gibi diğer unsurlar ve hatta özel isim kullanımları için de söz konusudur. Tahkiyeli eserler içinde en fazla kullanılan özel isimler şu şekildedir (Baş 2006: 249):
ROMANLAR | HİKÂYELER | MASALLAR | DESTANLAR | EFSANELER |
Kelime Sık. | Kelime Sık. | Kelime Sık. | Kelime Sık. | Kelime Sık. |
Ali 101 | Allah 72 | Keloğlan 521 | Oğuz 287 | Sarıkız 115 |
Ökkeş 95 | Ali 63 | Allah 68 | Manas 278 | Türk 111 |
Murat 93 | Hasan 47 | Murat 32 | Tanrı 191 | Tanrı 99 |
Yukarıdaki tablo incelendiğinde, Keloğlan, Oğuz, Sarıkız, Türk, Allah ve Tanrı kelimelerinin ne kadar isabetli yerlerde durduğu anlaşılacaktır. Tanrı kelimesinin, Allah ile eş anlamlı bulunmasına rağmen, destan ve efsane metinlerinde tercih edilmesi, yine bu türlerin özelliği ile bağlantılıdır. Keza, Sarıkızın bulunmadığı efsaneleri düşünmek mümkün müdür?
“dağ taş, gümbür gümbür, kana kana, göz göze vb.” ikilemelerinin destan ve efsane türlerinde; “gide gide, gece gündüz, dere tepe vb.” ikilemelerinin masal türündeki sık ve öncelikli kullanımları da; gerek bu türlerin anlatımlarını güçlendirmede ikileme unsurunun daha fazla kullanılması gerekse edebiyat türlerinin içeriklerinin söz varlığı çeşitliliğindeki göstergeleri açısından kayda değerdir. Söz varlığının çok önemli bir unsuru olan deyimler de efsane, masal ve destan türlerinde daha sık kullanılmaktadır.
Bu durum aynı zamanda dil, kültür ve edebiyat ilişkisini matematiksel bir kesinlikle ortaya koyan en önemli ölçütlerden biridir. O halde, tür ve kelime ilişkisinden bahsetmek mümkündür. Belirli türler belirli grup kelimeleri kazandırmada daha etkili olmaktadır. Bu doğrultuda edebi tür, dil ve kültür arasındaki anlamlı ilişki apaçık ortaya çıkmakta ve çocukların söz varlıklarının kültürel yönlerini şekillendirmede ne kadar önemli olduğu net olarak gözükmektedir. Söz varlığının, temel dil becerileri çerçevesinde oluşturduğu bu etkileşim süreci yerli çocuk edebiyatı ürünlerinin kültür aktarımı açısından değerini de ortaya koymaktadır. Bu yönde, çeviri eserler, bu üç temel kavram arasındaki ilişkiye pek dikkat edemeyecekleri için kültürel aktarımı engelleyebilecek potansiyele de sahiptirler. Özellikle çevirmenlerin, kültür aktarımı açısından edebi tür, dil-kültür bağlantısını dikkate almaları ve bu konularda bilgi sahibi olmaları gerekmektedir.
Tahkiyeli türlerin dışındaki, bilgi temelli edebiyat eserleri de söz varlığının edinilmesi aşamasında farklılık yaratacaktır. Makale, söyleşi, fıkra, deneme türlerinin özellikle eleştirel ve yaratıcı düşünme, problem çözme vb. temel becerilerin kazandırılmasındaki rolü, söz varlığı unsurlarının edinilmesinde de çeşitlilik oluşturacaktır. Bilim, sanat ve zanaat alanlarının söz varlığındaki kazanımları yine bu alanlara yönelik türlerin içeriği ile bağlantı gösterecektir. Genel dilin söz varlığı ile uzmanlık alanı söz varlığı arasında da oluşturulabilecek yatay ve düşey ilişki, başka bir bakış açısıyla kişinin temel söz varlığı edinimlerinin, uzmanlık doğrultusundaki seyrinde meydana gelecek sarmal katmanlar edebî türlerin gelişim seviyelerine göre belirleyeceği rollerle sıkı bir bağlantı gösterecektir.
Aksan (2004: 36) sözcükbilimde alan dili adını taşıyan, bilim, teknik, sanat ve zanaat alanlarının terimlerinden oluşan söz varlığıyla, onun genel dilde ilişkileri üzerinde birçok çalışmanın yapılmış olduğunu bildirir. Bu noktada Baldinger’in hazırladığı bir şemayı kullanarak genel dilin söz varlığı ile uzmanlık alanı söz varlığı arasındaki ilişkiyi değerlendirir. Şemanın biçimi söz varlığının kaplayıcı katmanlarını göstermesi bakımından önemlidir.

Kaynak: Baldinger’den akt. Aksan (2004: 37).
Genel söz varlığının, alan söz varlığına doğru açılımında meydana gelen döngü, orta katmanda merkeze yönelik bir tutum sergiler. Sarmalın en üst katmanı merkezden ayrılan bölümdür. Bireyin genel anlamda sahip olduğu söz varlığı unsurlarının işler olması ve belirli alanlarda uzmanlaşmaya yönelmesi, söz varlığına dair kavrayıcı işleyişin düzenli ve amaçlı edinimleriyle eş değerdir. Doğal yaşantı içindeki söz varlığına yönelik alıcı seyir, bu sarmalın oluşumu için yeterli değildir. Bireyin sahip olduğu söz varlığını alıcı yönde, amaçlı olarak zenginleştirmesi ve bunu aynı yönde üretici hâle getirmesi, bulunacağı her türlü eğitim/öğretim ortamı ve alanı ile doğrudan bağlantılı olacaktır.
Sonuç ve Değerlendirme
Şu ana kadar yapılan açıklamalara dair şu değerlendirmeleri yapmak mümkündür:
- Çocuk edebiyatının okul öncesi döneme ait eğitim ortamları, söz varlığını geliştirme yanında psiko-motor gelişime de önemli katkılar sağlar.
- Söz varlığı üzerine yapılacak tespit, tahlil ve tavsiyeye yönelik her tür araştırmada, dil becerilerinin doğrudan ve dolaylı etkileşimleri dikkate alınmalıdır. Okuma, dinlemeye oranla daha ekonomik ve daha kolay ölçülebilir bir ortamdır. Ancak, söz varlığının üretici yönde gelişmesi noktasında, dinleme işlevi açısından daha önemli, bununla birlikte daha fazla göz ardı edilen bir beceridir. Dinleme ortamını destekleyen ortam, beden dili, konuşma anındaki vurgu ve tonlama özelliklerini daha iyi barındırır. Ayrıca, dönütün alınması ve düzeltmelerin yapılabilmesine dair pekiştirici ve teşvik edici yönde ve edilgen durumda bulunan kişiye yönelik avantajlar, söz varlığında kalıcılığın sağlanması noktasında büyük önem arz eder. Dinleme, konuşma ile dönüşümlü gerçekleşebilen tartışma ortamları ile bireye kavradığını kullanarak üretebilmesi açısından zaman kaybı olmadan ve doğal bir imkân hazırlar.
- Söz varlığı unsurlarının, dinleme ve okuma becerileri arasındaki etkileşimle edinimleri, kısa süreli belleğin sığasını artırır. Bu durum, çağrışım alanını genişletir ve üretici yöndeki söz varlığı unsuru çeşitlenmesi artış gösterir.
- Çocuk edebiyatı ürünleri vasıtasıyla edinilen söz varlığı unsurları temel anlam, yan anlam, mecazî anlam ve zıt anlamları yanında açıklamaları ile de farklı unsurlara aktarımda bulunurlar. Bu aktarım bireyin çağrışım alanını zenginleştirir ve anlatım becerilerinin daha doğru, güzel ve etkili kullanımında kolaylık sağlar. Doğru kullanım imlâ, noktalama, anlatım bozuklukları, temel dil bilgisi kurallar vb. özellikleri içerir. Güzel kullanım her bir söz varlığı unsurunun, bulunduğu metin içinde diğer söz öbekleri ile şekil ve içerik yönünden estetik bir oluşum meydana getirmektir. Etkili kullanım ise konuşma açısından vurgu ve tonlamaya dikkat etme, yazma açısından üslûp oluşturma olarak değerlendirilebilir.
- Dil becerilerinin yatay ve düşey eksendeki konumu, söz varlığı unsurlarının oluşumu ve gelişimi ile paralellik gösterir. Bu doğrultuda derinlik, ağırlık ve genişlik kavramlarını söz varlığı unsurlarının oluşumu ve gelişimi açısından değerlendirirken, bağlam açısından yatay zenginlikli, edinim açısından da düşey ağırlıklı söz varlığı kazandırma ortamlarını dikkate almak da önemli faydalar vardır.
- Söz varlığı unsurlarının alıcı ve üretici yöndeki edinimleri, bireyin çağrışım alanının yaygınlığı ile doğrudan orantılıdır. Çağrışım alanı doğal ortamındaki gelişiminin yanında, metinler arasındaki ortak bağlantılarda da etkilidir.
- Söz varlığının önemli yönü nicelikten öte kalitesidir. Türkçe öğretimiyle ilgili eğitim ortamları kurgulanırken, söz varlığı kalitesi kavramı göz önünde bulundurulmalıdır. Çocuklar bu açıdan sözlük kullanmaya özendirilmelidir. Çocuklar için hazırlanan edebî ürünlere yazarlar tarafından hazırlanacak olan ve kelimelerin anlam değerlerini yani özellikle derinlik/ağırlık boyutunu gözler önüne seren sözlükçe kısımları hazırlanmalıdır. Hedeflenen söz varlığı kalitesine ancak bu yolla ulaşılabilir.
- Çocuk edebiyatı ürünleri ve söz varlığı unsurları birbirlerinin hem sarmalı hem de çıkarımı ve iz düşümüdür. Bu sürecin eğitim ortamındaki ana sağlayıcısı da öğretmenlerdir. Bunun için de özellikle öğretmenlerin söz varlığı kaliteleri çok önemlidir. Öğretmen adaylarının yetiştirilmesinde özellikle söz varlığı birikimi ile ilgili hususlar da ele alınmalıdır.
- Çocuk edebiyatı ürünleri, söz varlığı unsurlarının edinimi, aktarılması, pekiştirilmesi, geliştirilmesi, çeşitlendirilmesi vb. ortamlar için önemli bir malzeme takviyesidir. Bu malzemenin bireyin gelişim seviyesi doğrultusunda seviyelendirilmesi, amaçlılık açısından büyük önem arz eder.
- Çocuk edebiyatı türleri, söz varlığı unsurlarının kazandırılmasında, eğitim ortamı zenginliği oluşturur. Her bir türün, kendi özellikleri doğrultusunda içerdiği bir söz varlığı mevcuttur. Bireyin eğitim ortamlarında karşılaştığı edebî tür çeşidi arttıkça, edindiği söz varlığı unsurları da farklılaşacak ve zenginleşecektir.
- Temel söz varlığının, belirli alanlara yönelik gelişimi bireye yönelik bir özelleşme sağlarken oluşan sarmal katmanlar ve aralarındaki aktarım, edebiyat ürünleri ile esneklik kazanmaktadır.
KAYNAK: Bu yazı Yrd. Doç. Dr. Bayram BAŞ’ın “SÖZ VARLIĞININ OLUŞUMU VE GELİŞİMİNDE ÇOCUK EDEBİYATININ ROLÜ” isimli makalesinden alınmıştır.
TÜBAR-XXVII-/2010-Bahar/Yrd. Doç. Dr. Bayram BAŞ
[1] Kelimenin şekil, anlam, şekil-anlam güdümünde sınırlandırılması hususunda ayrıntılı bilgi için bk.: Mehmet Kurudayıoğlu, Özay Karadağ, “Kelime Hazineleri Çalışmaları Açısından Kelime Kavramı Üzerine Bir Değerlendirme”, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, C. 25, S. 2005-2.
Yorum Yap