
ebeveyn-cocuk ilişkilerine dair
Naciye Hanım öncelikle Pedagoji Okulu köşemizin ilk konuğu olduğunuz için teşekkürler.
Sizlerle “Ebeveyn-Çocuk ilişkileri” ve “Bilinçli Ebeveyn” olma üzere konuşmak istiyoruz. Çocuklarımız, biz ebeveynlerin canından öte sevdiği, gözümüzün nuru kıymetlilerimiz. Ancak çocuklarımızı canımızdan çok sevmemiz doğru ve sağlıklı bir ebeveynlik için yeterli değil. Bu noktada çocuk gelişimi hakkında bilgili ve bilinçli olmak hem çocuğun sağlıklı bir gelişim sürecinden geçmesi için hem de aile içinde sağlıklı bir iletişimin olması için oldukça önemli. Ebeveynlerin, çocuklarının sağlıklı gelişimi için çocuklarıyla kurmaları gereken “doğru iletişim” nasıl olmalıdır?
Merhabalar, öncelikle aile ve geleceğin mimarı olan çocuklara yönelik onları iyileştirmeyi, geliştirmeyi amaç edinen bu kıymetli çalışmanızdan dolayı tebrik ederim. Toplum ruh sağlığının iyileşmesi ve gelişmesinde ailenin ve ebeveynlerin rolü çok önemlidir. Bu minvalde aile ve çocukların psikolojik olarak desteklendiği bir çalışmada bulunmaktan dolayı onur duydum.
Aslında sorunuz bilinçli ebeveyn olmak üzere fakat sorunuza çocuklarımızı çok sevmekten ve bunun yeterli olmadığından bahsederek başlamışsınız ben de aynı yerden bir girizgahla başlamak istiyorum.
Çocuklarımızı çok seviyoruz sizin de dediğiniz gibi ama bunu yeteri kadar hissettirebiliyor muyuz? Çocuğun bu sevgiyi hissedememesinin birçok sebebi olabilir. Ama en önemli sebeplerinden biri anne baba olarak çocuklarımızı “koşulsuz” sevmemizdir. Diğer bir adıyla koşulsuz kabul etmemizdir. Yani çocuklarımıza sevgimizi göstermemiz bir koşula bağlanmamalıdır. Örneğin; tabağındaki yemeği bitirirsen, sınavdan yüksek bir not alırsan, kardeşinle iyi geçinirsen… (bu örnekler çoğaltılabilir) seni severim ya da kabul ederim mesajı çocuğa verilmemelidir. Bunu illa tabağındaki yemeği bitirmedin, o yüzden seni sevmiyorum şeklinde sözlü olarak söylememize gerek yoktur. Çocuklar bunu öyle zamanlarda onlara karşı bakışımızdan, duruşumuzdan ve ses tonumuzdan bile hissederler. Aslında bu onlara karşı olan davranışımızla ilgili değildir. Bu mesele daha çok kendi içimizde çocuğumuzu “koşulsuz kabul” etmemizle ilgilidir.
Çocuğun bir koşulu yerine getirdiği takdirde ailesinin sevgisini kazanması karşılığında öğrendiği şey, aldığı mesaj şudur; ancak karşımdakini memnun edersem sevilmeye layık biri olurum. Ötekinin benden istediği şeyleri yerine getirirsem kabul ve onay görürüm. Çocukluk döneminde edinilen bu örüntünün yetişkinliğe sirayeti ise hayır demekte zorlanan öteki tarafından kabul görmek için onu ve onun isteklerini önceleyen yetişkinlerdir. Ama yetişkinlikten önce önemli bir dönem var ki, hepimizin bildiği gibi ergenlik dönemi. Bu dönem de ergen için arkadaşları ve bir grup tarafından kabul görmek çokça önemlidir. Ve bu dönem birçok zararlı alışkanlıklarla karşılaşılan dönemdir. Dolayısıyla çocukluk döneminde yani ailenin önemli olduğu o dönemde koşulsuz sevgi ve kabulü deneyimleyememiş ergen birey ergenlik döneminde tehlikelere daha açık hale gelmiş olacaktır.
Bilinçli anne -baba olmak isteyen her ebeveyn önce çocuğuna koşulsuz sevgi ve kabulü hissettirmelidir.
Burada sınırsız ve kuralsız bir yaşamdan söz etmiyoruz elbette. Sınırlar konusu çocuk gelişiminde mühim bir konudur.
Çocuklarla sağlıklı iletişim sorunuza gelince; Çocuklarda sağlıklı iletişim kurmanın ilk adımı çocuğun varlığını kabul etmek onu bir birey yerine koyduğumuzu ona hissettirmektir. İnsan yavrusu dünyaya geldiği andan itibaren yaşamını devam ettirebilmesi için bir bakım verene ihtiyaç duyar. Bu yemek, içmek, barınmak gibi sadece biyolojik ihtiyaçlara yönelik değil aynı zamanda bağ kurmak gibi önemli bir yaşamsal gereksinime de ihtiyaç vardır. O yüzden çocukla iletişim “bağ kurma” üzerinden yapılırsa etkili ve verimli hale gelecektir. Çocuğumuzu fark etmemiz ve tanımamız gerekir. Mizacını, yatkınlıklarını, doğasını… İlk başta onu bizim bir uzantımız olarak değil de ayrı birey olarak tanımamız gerekir. Bu bazen onunla göz teması kurmak olabilir, bazen onu dinlediğimizi ve anladığımızı belli edecek geri bildirimler vermek olabilir. Onun için heyecanlı, üzücü bir şeye duygudaşlık ve empati kurmayı mutlaka yapmalıyız ki eğer etkili bir iletişim istiyorsak. Aslında nasıl bir arkadaşımızla yahut eşimizle iletişim kuruyorsak ; çocukla da iletişim kurarken onu ciddiye aldığımız mesajını ona vermemiz gerekir ; ciddiye alındığını hisseden bir çocuk aynı şekilde biz ona bir şey aktarırken bizi ciddiye alsın. Karşılıklı saygı önemli fakat burada eş bir ilişkiden bahsetmiyorum. Çocukla ebeveyn arasında hiyerarşik bir ilişki var , olmalı da.
Çocuk size bir sorundan bahsettiğinde, hemen onun yerine o sorunu hızlıca çözmek yahut bir yargıda bulunmak çocuğun gelişimini destekleyen bir yaklaşım olmaz. Burada çocuğa ve çocuğun kendini ifade etmesine alan açmak, düşünmesine ve çözüm üretmesine olanak sağlamak gerekiyor. Aynı zamanda sorun çözme becerisini de bu sayede desteklemiş oluyoruz. Bu yaklaşım karşısında çocuk hata yapmış olsa dahi bunu anne-babadan gizleme gayreti içerisine girmez.
Çocuklarla iletişimde bir diğer önemli husus ise istikrardır. Yani çocuğun zihninde şöyle bir soru işareti olmamalıdır. Anne-babamın neye evet neye hayır diyeceği belli olmuyor. Ya da bazen birinin evet dediğine diğeri hayır diyebiliyor. Çocukla iletişimde böyle bir kafa karışıklığına yol açmamak gerekir.
Ebeveynler çocuklarla iletişim kurarken çocuğun yaşı ve gelişim dönemini de göz önünde bulundurmaları gerekir. Yani 10 yaşında bir çocukla iletişim kurarken 15 yaşındaymış gibi davranmadığımız gibi, 5 yaşındaymış gibi de davranmamalıyız. Çocuklarda 12 yaşına kadar soyut kavramlar gelişmez mesela o yüzden 12 yaş öncesi çocuğun kavraması ve anlaması somut kavramlar üzerindendir. 12 yaş öncesi çocukla soyut kavramlar üzerinden bir iletişim kurduğumuzda ya da bir örnek verdiğimizde çocuk bunu sağlıklı bir zemine oturtamayacak ve sağlıklı bir iletişim söz konusu olmayacaktır.
Çocukla sağlıklı bir iletişimden bahsediyorsak, kullandığımız dile değinmeden geçmeyelim. Çocuklarla iletişim kurarken hakaret, onları aşağılayan cümleler kurmaktan mutlaka uzak durmalıyız. Onların öz güvenlerini baltalayacak bir diğer husus da kıyastır. Her birey biriciktir. Biz yetişkinler de çocuklar da… Ve kıyasladığımız kişi ve kişilerin hayatlarının tamamına vakıf değiliz. Onların nerelerde zorlandıklarını bilmiyoruz. Nasıl ki eşimiz bizi başka birinin eşi ile kıyasladığında bu çok onur kırıcı bir davranış, tutum oluyorsa çocuklar için de bu böyledir.
Böyle bir tutum çocuğumuzun ileride özellikle otorite figürleri (patron, öğretmen, müdür) ve diğerleri (eş, arkadaş..) ile sorun yaşamasına ve kendisini hep eksik , hatalı ve suçlu hissetmesine sebep olacaktır. Anne baba olarak görevimiz çocukları hayata hazırlamaktır. Uslu her denileni yapan, sürünün bir parçası çocuklar değil güçlü çocuklar yetiştirmek, İleride kendi hayatına yön veren, kendini ifade eden, kararlar alan, bu kararların sonuçlarını üstlenebilen, sorumluluk sahibi bireyler görmek istiyorsak. Çocukluk dönemini hafife almamalıyız.
Edip Cansever’in de dediği gibi; “Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk hiçbir yere gitmiyor.”
Yukarıda bilinçli ebeveynliğin önemine kısaca değindik, peki doğru ve bilinçli bir ebeveyn olmanın yolu nerden geçiyor, çocuklarına sağlıklı bir ebeveynlik yapmak isteyen anne-babalara neler tavsiye eder, nasıl bir yol haritası çizersiniz?
Ebeveynlik dinamik bir olgudur, durağan değildir. Öncelikle bunu kabul edelim. Bilinçli ebeveyn olmak istiyorsak; sürekli öğrenmeyi, gelişmeyi ve değişen zamana uyumlanabilmeyi bilmemiz gerekir. Yani esnek olmaya talip olmamız gerekir. Çocuklar büyüdükçe hem onlar hem de ihtiyaçları değişir. Zaman da değişir. Koşullarda… Sokrates’in dediği gibi değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Her şeyin değiştiği bir dünya da “hayır ben aynı kalacağım, bildiğim bana yeter, bana böyle bir ebeveynlik yapıldı ben de aynısını yapacağım” demek takdir edersiniz kimseye hayrı olmayan bir ebeveynlik tarzı olur. Bu birinci adımımız.
Sonrasında Bilinçli bir ebeveyn olmanın yolu, çocukların duygusal, zihinsel ve fiziksel gelişimlerini anlamak ve onlara destek olacak bir ortam yaratmaktan geçer. Bu, her çocuğun benzersiz ihtiyaçlarını anlamayı ve onlara empatiyle yaklaşmayı içerir. Onları anlamak için gözlem yapmak ve aktif bir şekilde dinlemek önemlidir. Çocuklar her zaman onlara söylenen sözlerden ya da kitaplardan öğrenmezler. Çocuklar çoğu zaman model alarak, gözlemleyerek öğrenirler. Bunun bilincinde olan her anne baba kendi davranış ve tutumlarına, diğerleri ile olan ilişkilerine dikkat eder. Bilinçli birer ebeveyn olarak şunu bilmemiz gerekir: Çocuklar en çok kiminle vakit geçiriyorlarsa onların ebeveyni o dur. Eğer çocuklarımız ekranla, bilgisayar oyunları ile bizden daha fazla vakit geçiriyorlarsa ebeveynliği onlara bırakmış oluruz. O yüzden çocuklarımızla sadece boş vakitlerde bir arada olmamalıyız onlara zaman ayırmalıyız. Ebeveynlerin, çocuklarıyla kaliteli zaman geçirmesi, onların sevgi ve güven ihtiyacını karşılar. Birlikte oyun oynamak, konuşmak ve etkinliklere katılmak bu bağın güçlenmesini sağlar. Ve son olarak da kendimizi ihmal etmemeliyiz. Çocuk bakımında, ebeveynlik rolünde her zaman verdiğimiz örneği burada da verelim; tıpkı uçakta verilen uyarı gibi, oksijen maskesini önce kendimize sonra çocuğumuza takalım. Önce kendimiz iyi hissedelim, önce kendimize iyi gelelim. Kendimize iyi gelmezsek çocuğumuz da dahil kimseye iyi gelemeyiz. Duygusal ve fiziksel olarak sağlıklı bir ebeveyn, çocuklarına daha sağlıklı bir ortam sunabilir. Kendinize “benim de ihtiyacım var” dediğinizde, bu hem sizin sağlığınıza hem de çocuklarınıza faydalıdır. Yorulduysak dinlenelim. Yardıma ihtiyacımız varsa yardım isteyelim. Üzgünsek üzüntümüzü yaşayalım hiçbir duygumuzu bastırmayalım. Hata yaptıysak telafi etmenin yolunu arayalım. Bu sayede çocuklarımız bizden bir duygunun nasıl yaşandığını, bir şey varken yok gibi davranılmadığını ve bazı hatalardan dönülebildiğini de öğrensinler.
Sosyal ortamda gözlemlediğimiz üzere maalesef toplumda “çocuk” ile “ebeveynler” arasındaki roller adeta yer değiştirmiş gibi. Çocuğunun her istediğini doğru-yanlış ayrımı gözetmeksizin yerine getiren ve istediği yerine gelmediğinde ağlama krizlerine çocuklarının bu davranışından kurtulmak için adeta bir kısır döngü içerisine giren “anne-baba” ve “çocuk” ilişkileri görüyoruz. Bu sorunun sebebi ve çözümü nedir sizce?
Ebeveynler ve çocuklar arasındaki rol karmaşası aslında yine sınır kavramı ile yakından ilişkili bir konudur. Ebeveynlerin genellikle çocuklarına rehberlik etmesi, onları yönlendirmesi ve sınır koyması beklenirken, rol karmaşası durumunda bu denge bozulur. Ebeveynin bu konuda sınırları net bir şekilde belli edememesi rol karmaşasına sebebiyet verebilir de diyebiliriz. Böyle bir sorun varsa eğer bunun çözümü, her iki tarafın da birbirlerinin beklentilerini ve sorumluluklarını doğru anlamaları veya kendi sınırlarını belirlemeleriyle aşılır.
Rol karmaşasının bir diğer sebebi ise; ebeveynlerin ilgisiz ve sorumsuz davranışları rol karmaşasına sebep olabilir. Bu durumda çocuk ebeveynin yerine sorumluluk almak zorunda kalabilir. Erken yaşta yetişkin gibi davranmak zorunda hissedebilir. Bunun sonucu olarak da çocuklar duygusal olarak ebeveynleri ile eşit düzeyde bir ilişki kurmaya başlarlar. Bu da çocuklar ve ebeveynler arasındaki doğal güç dinamiğini bozup rol karmaşasına neden olur.
Rol karmaşası iletişim eksikliğinin doğal bir sonucudur da aynı zamanda ebeveynler ve çocuklar arasında sağlıklı bir iletişim kurulamayınca çocuklar haliyle duygusal ve psikolojik olarak ebeveynlerin rollerini anlama noktasında zorluk yaşayabiliyorlar.
Son olarak günümüz dünyasında aile yapıları ve ebeveynlik tarzları hızlı bir şekilde değişmektedir. Çocuklara daha fazla bağımsızlık kazandırma bakış açısını benimseyen eşitlikçi ebeveynlik anlayışının ön plana çıktığı yeni dünyada, rollerin belirlenmesi karmaşık hale gelebilir. Ebeveynler, çocuklarıyla daha arkadaşça bir ilişki kurma yoluna giderken, bu samimiyet sınırları belirsizleştirebilir ve rollerin karışmasına yol açabilir. Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki çocukların hayatlarının her döneminde birden fazla arkadaşları, dostları olacaktır. Ama bir tane anne – babaları olacaktır. Ve çocukların anne – babaya da ihtiyaçları vardır. Biz onlara salt arkadaşlık edersek ebeveynlik rolünü kime bırakmış olacağız? Rol karmaşasının olduğu yerde kaygı, stres, depresyon gibi duygusal zorluklar, sağlıklı sınırların olmadığı bir yerde özgüven ve bağımsızlık sorunları yanı sıra çocuğun ebeveynine saygı duymamasına yol açabilir. Bu da ebeveyn-çocuk ilişkisinin zayıflamasına neden olabilir.
Günümüz gençlerine baktığımızda ne yazık ki bazen sınırlarını bilmedikleri için, nerde durmaları gerektiğini, hangi çizginin ötesine geçmemeleri gerektiğini bilmedikleri için kendilerine veya başkalarına zarar verip başlarını derde sokabiliyorlar. Sizce bu sorunların kaynağı çocukluk dönemindeki bilinçsiz ebeveynliğe maruz kalmaları olabilir mi? Bunların olmaması için doğru ebeveynlik modeli nasıl olmalıdır?
Anne baba olmanın zor yanlarından biri de çocuklara sınır koymaktır. Özellikle çocukla ilişkisinin bozulacağını düşünen ebeveynler çocuklara sınır koymakta zorlanıyorlar. Çoğu zaman sınır koymak, ceza vermek ve mahrum etmek kavramları ile karıştırılmaktadır. Ama gelişim dönemlerine uygun olarak konulan sınırlar çocukların güvenliği ve gelişimi açısından oldukça önemlidir. Sınırların olmadığı sağlıklı bir çocuk gelişiminden bahsedemeyiz. Çocuklar her zaman yanlarında dünya ile kendilerinden daha iyi başa çıkabilen ebeveynlere yani net, tutarlı ve ne yaptığını bilen yetişkinlere ihtiyaç duyarlar. Ben her zaman ailelere şu metaforu kullanıyorum: Çocuğun hiçbir uyarıcı ve bilgilendirici levhanın olmadığı düz bir yolda yürüdüğünü düşünün. Dolayısıyla çocuk nereye gideceğini, nerde duracağını bilemez, zorlanır, başkalarını zorlayabilir ve hatta kaybolabilir. Anne babanın çocuk gelişiminde getirdiği bu sınırlar tıpkı yol işaret ve işaretçileri gibidir.
Çocuklar dünyaya hiçbir davranış modelini bilmeden gelirler. İstedikleri şeyleri, ihtiyaçlarını talep etmenin tek yolu da ağlamaktır. Ama çocuk büyüdükçe farklı gelişim dönemlerinde algısı geliştikçe bu bebeklik davranışının yerini sağlıklı iletişimin almasını bekleriz.
Ebeveynin çocuğuna bazı sınırlar koyması ebeveyni katı sert ve hoşgörüsüz yapmaz. Unutulmamalıdır ki Koyulan doğru sınırlar çocuklara doğru davranışları öğretirler. Eğer çocukken nerde duracağını, başkalarının yanında bağırmayacağını, diğerlerini rahatsız etmeyeceğini, isteklerini ağlayarak, bağırarak ulaşamayacağını, her istediğini elde edemeyeceğini öğrenmezse yani bu konuda sınırlanmazsa bir çocuk ileride hem kendi sınırlarını hem de başkalarının sınırlarını bilmeyen, empati kuramayan bir yetişkin haline gelmesi mümkündür.
Unutulmamalıdır ki; doğru konulan sınırlar çocuklara kendilerini nasıl güvende tutacaklarını öğretir. Dışarıda oyun oynayan bir çocuk nereye kadar uzaklaşabileceğini, internet kullanırken yahut insan ilişkilerinde çocuğun öğrendiği bu sınırlar sayesinde kendisini güvende tutmasını sağlayacaktır.
Sınırlar sayesinde çocuklar; başkalarının sınırlarına saygı duymayı, kendi sınırlarını ve bedenini korumayı da öğrenirler. Uzun vadede bu bilgisayarın karşısında ne kadar kalacağını ne zamandan sonra sağlığı için zararlı olduğunu yahut kaç tane şeker yemesi gerekir gibi öz denetimin gelişmesine de katkı sağlar.
Bazen ebeveynlerden çoğu kez de büyük anne ve babalardan şu cümleyi duyarız: “ ahh ben ona hiç hayır diyemiyorum. Üzülmesine hiç dayanamıyorum, ona kıyamıyorum.” Halbuki bu bakış açısı uzun vadede çocuğun daha fazla zarar görmesine ve üzülmesine sebep olacaktır. Ebeveyn olarak çocuklara doğru rehberlik etmekte fayda var.
Kimi çocukta bu becerinin gelişmemesi sadece ebeveynlik modeli ile açıklamak konuyu çok eksik bırakır. İnsan psikolojisinde tek bir neden tüm sonucu açıklamaz. Multifaktöriyel bir bakış açısı ile konuyu ele almakta fayda var. Ama ebeveynlere burada naçizane önerim; kendi meselelerini çözmeleri. Bizler ebeveynlik yaparken bize yapılan ebeveynlikten etkileniriz. Ne kadar hoşnut olmasak da “ben annem-babam gibi olmayacağım” desek de bi bakarız ki onlar gibi davranıyoruz.
Bir öfke ya da davranış problemimiz varsa lütfen önce burayı çözmeye odaklanın ve mutlaka bir destek alın. Bu bazen kendi terapinizden geçmek olabilirken bazen de ebeveynlik danışmanlığı olabilir. Ama bir sorun varsa yokmuş gibi davranmanın, halı altına süpürmenin bir yararı olmayacaktır. Ne kadar bastırmaya çalışırsanız misliyle gün yüzüne çıkacaktır. Yahut bunlar için geçmişi ve geçmiştekileri suçlamanın kimseye bir faydası olmayacaktır. Ericson‘un dediği gibi anne babayı suçlamanın da bir son kullanım tarihi var. Direksiyonun başına geçtiğimiz andan itibaren yani yetişkin olduktan sonra sorumluluk bize aittir. İyileşme sorumluluğu da. Hepimizin kimseleri sokmadığımız bir arka bahçemiz var. Buraya yalnızca çocuklarımız girebiliyor. Ve bazı arka bahçeye attığımız unutmak istediğimiz şeyleri onlar bize hatırlatıyorlar. Ve bunu hiç farkında olmadan yapıyorlar. Pasikolog-Psikoterapist Naciye Ece Söylemez