YÜREKLERİ ISITAN BİR “DEDE-TORUN” HİKAYESİ: DEDEMİN KURABİYELERİ/EMİNE ARLI

YÜREKLERİ ISITAN BİR “DEDE-TORUN” HİKAYESİ: DEDEMİN KURABİYELERİ/EMİNE ARLI

 Kültürümüzde dedeler ve nineler için torunları bir başkadır tabi torular için de onların yeri bir başkadır. Yazar Emine Arlı’nın kaleme aldığı “Dedemin Kurabiyeleri” isimli eseri “dede/nine-torun” ilişkilerine insanın içini ısıtan, nahif bir hikayeyle değiniyor. Sizler için bu anlamlı eserine dair keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

     Emine Hanım, öncelikle platformumuza konuk olduğunuz için ve röportajımızın konusu olan Dedemin Kurabiyeleri isimli eseri Türk Çocuk Edebiyatına kazandırdığınız için teşekkürler. Bu eseriniz bizim için çok kıymetli zira işlediği konu itibari ile kültürümüz açısından ve bir çocuğun hayatında önemli yeri olan “dede-nine” figürlerinin onların hayatlarında ne kadar derin ve duygusal bağlara sahip olduğunu sıcacık bir üslupla ve insanın yüreğine dokunan bir kurguyla kaleme almışsınız. Hepimizin bildiği üzere Alzheimer rahatsızlığı birçok insanın yaşlılık döneminde muzdarip olduğu bir süreç.

      Bizim kültürümüzde torunların dedelerimiz ve ninelerimiz için çok kıymetli bir yeri vardır hatta torunları onlar için kendi evlatlarından daha tatlıdır. Torunlar ile “dede-nine”ler arasında bu kadar tatlı ve güçlü bir bağ olduğu için onların yaşayacağı rahatsızlıklar torunlarını derinden etkileyebiliyor. Bu durumda çocuğun ebeveynleri bu durumu çocuklarına doğru şekilde ve onların ruhsal gelişimine ve narin duygusal dünyalarına zarar vermeyecek şekilde yapmakta zorluk yaşayabiliyorlar. İşte sizin eseriniz tam da bu noktada çok değerli bir çalışma. Bu konuyu işlemek nerden ve nasıl aklınıza geldi? Bize eserin ortaya çıkış sürecinden biraz söz eder misiniz?

Platformunuza konuk ettiğiniz için ben teşekkür ederim. Bir gün editörüm Yalçın Bey benden umutlu bir hikâye yazmamı istemişti. Ben de Aile Danışmanı olarak o sıralar böyle zor konuları yaşayan kişilere yardımcı olabilmek adına bir çalışma hazırlığı isteğindeydim. Bu teklifle birlikte, daha önce başlayıp yarım kalan bir hikâyenin üzerinde değişiklikler yaparak hikâyeye yeni bir şekil verdim ve ortaya Dedemin Kurabiyeleri çalışması çıktı.

    “Dedemin Kurabiyeleri” eserinizi kaleme alırken okura vermek istediğiniz mesajlar arasında en çok ön plana çıkarmak istediğiniz, altını özellikle çizmek istediğiniz, “bu hikâyeyi okuyanların şu konuda farkındalığı artacak” dediğiniz bir mesaj var mıydı?

    Dedenin torununa verdiği ilgi ve emeğin yaşlılığında torunu tarafından ona geri dönüyor olmasını çok kıymetli buluyorum. Samir de bunun karşılığını elbette bir gün alacaktır. Zira hayat çemberi içerisinde farkında olmadığımız bir döngü var. Ve bu döngüyü biz kendi imkanlarımızla şekillendiriyoruz.

    Hepimiz hayatımızda türlü olumsuzluklar ve sıkıntılar yaşıyoruz.  Fakat sevginin bütün bu olumsuzluklardan daha güçlü olduğunu da deneyimsel olarak hepimiz biliyoruz. Zira sevgi ile ancak bunların üstesinden gelebiliriz. Nitekim Şef Rami geri döndürülemeyen bir hastalığa mustarip olduğunda Samir’in dedesini eski haline döndürebilmek için yapabileceği pek bir şey yoktu. Ama bundan sonraki süreci ona kolaylaştırabilmesi adına yapabileceği pek çok şey vardı. Sevgisini ona olabildiğince göstermek, bu sürecinde yalnız olmadığını dedesine hissettirebilmek bunların en başında geliyordu. Dedesi bu zorlu günlerinde zihin hafızasında artık yeni anı biriktiremiyordu evet ama Samir kendi zihin hafızasında anı biriktirmeye halen devam ediyordu. Bu anıların pişmanlıklardan ve keşkelerden oluşmaması da tamamen kendi ellerindeydi. Samir’e yol gösteren de hatırlayamadığı ama annesinin ona hatırlattığı dedesiyle küçükken yaşadıkları anılarıydı. İşte burası çok önemli! Biri anılarını sis bulutları içinde kaybederken, diğeri annesinin ona hatırlattıklarıyla sis bulutları içinden o anıları yakalamaya çalışıyordu. Herkes bir şeyleri unutur. Unutmanın çeşitleri vardır ama kalp hafızamız yani duygularımız hiçbir şeyi unutmuyor. Zira dedesi yıllar boyunca içinde hamur yoğurduğu hamur teknesini gördüğünde onun emektar hamur teknesi olduğunu hatırlayamamıştı ama onu gördüğünde tebessüm etmekten yine de kendisini alamamıştı.  

     Emine Hanım, yukarıda da belirttiğimiz üzere çok önemli ve güzel bir konuya değinmişsiniz ancak şunu merak ediyoruz. Neden Kurabiye? Hikâyemizdeki dedemiz neden başka meslek dalları varken şirin bir fırında kokusuyla insanlara hem huzur veren hem de ağızlarını sulandıran bir fırıncı?

    Yıllar önce dededen toruna aynı reçeteyle kurabiye yapan Antakyalı bir fırıncının belgeselini izlemiştim. Zihnimin bir köşesinde yer alan bu bilgi yıllar sonra hikâye oluştururken benim için bir karaktere dönüştü. Zencefilli kurabiye ile duyuları da işin içine katmaya imkân tanınması, okurun kitap ve hikâyenin mesajıyla bağ kurması adına da güzel bir vesile oldu.

    Emine Hanım, peki neden Çocuk Edebiyatı? Çocuklar için yazma serüveniniz nasıl başladı? Çocuklar için yazmak sizin için neler ifade ediyor?

     İlkokuldan beri şiir, deneme gibi yazma çabasında olan birisiydim. Anaokullarında bir dönem öğretmenlik yaptım. O sıralarda o yaş grubuna hitap eden hikâye kitabı bulmakta oldukça zorlanıyordum. Bu yüzden üst yaş grubu hikâyeleri uyarlama ya da kısaltma yolu ile öğrencilerime aktarma gayreti içerisine girmiştim. Bir gün öğrencilerimle yaşadığım bir anıyı kaleme alarak ilk hikâye yazma deneyimimi gerçekleştirdim. (Yıllar sonra bu hikâyem Milli Eğitim Bakanlığı Kültür Yayınlarında yayımlandı.) Anaokulu öğretmenliğinin hemen akabinde Timaş Çocuk ve Gençlik Yayınlarında yardımcı yönetmenlik yapma imkânım oldu. İşin mutfağında olmak, ihtiyaçları bir de yayıncı gözüyle görmek bana büyük bir öğrenme fırsatı sundu. Yazma konusundaki cesaretim ve çabam da böylelikle artmış oldu.  

Yorum Yap

Your email address will not be published. Required fields are marked *